Türkiye’nin eşcinsel yaşam ve kültür dergisi GZone’un Trans Farkındalık Ayı için özel hazırladığı #translarvardır Kasım 2015 sayısının kapağında Türkiye’nin sanat alanında son dönemde en öne çıkan trans ismi Ayta Sözeri vardı.
Türkiye’de son dönemdeki Trans görünürlüğünün en büyük örneklerinden biri olan şarkıcı ve oyuncu Ayta Sözeri, televizyonlarda Kayıp Şehir, Ulan İstanbul ve Paramparça gibi önemli dizilerde rol aldı. Sezen Aksu’nun sahnesine çıktı. Halen de farklı mekanlarda sahne almaya devam ediyor ve yeni başlayacak olan TV dizisindeki rolüne hazırlanıyor…
GZone’un Kasım ayı Trans özel sayısının kapağını süsleyen Ayta Sözeri’nin hikayesi Türkiye’de seks işçiliği dışında başka mesleklerle de kendini var etmeye ve görünür olmaya çalışan tüm trans bireylere ilham verecek türden…
Çekimimiz boyunca, hayata dair derin tespitleriyle ve sıcakkanlılığıyla bizi kendine hayran bırakan Sözeri, tüm samimiyetiyle dünyasını GZone’a açtı…
Fotoğraflar: Ezgi Turan
Röportaj: Murat Renay
Moda Direktörü: Kerem Can Dum
Saç: Faruk Eldem / Mos Bebek
Makyaj: Cansu Birlik / Mos Bebek
Çok baskıcı bir ailede yaşamamışsınız ama babanız sizi keşfedince sizi kibarca evden kovmuş…
Aslında bu ülkedeki her ataerkil aile kadar ataerkil bir ailede yetiştim. Futbol maçı sevmediğim ya da futbol oynamadığım için milli su topu takımına seçildiğim halde babam tarafından sporcu olarak görülmüyordum. Babama göre tek spor futboldu. Bu kadar ataerkil bir ailenin içinde büyüyünce tabi ki korkuyorsun. Davranış şekilleri değişikti, çevrenin beklediği gibi değildi. Babam, konuyu anladığında annem ve ablamla beklediğimizden daha kibar oldu bu konuda ve bu bize ilginç geldi. Ona kendimi açıklamak için karşıma alıp konuşmaya başladığımda bana “ibne” “top” vb yerine “sen homoseksüel misin?” demişti, şaşırmıştım.
Geleneksel düşüncede bir insan olmasına rağmen yurt dışında çalıştığı için LGBT bireylere aşinalığı vardı. Ondan böyle ılımlı yaklaştı diye düşünüyorum.
Kendimi çok uzun yıllar eşcinsel zannettim sonra trans birey olduğumu fark ettim…
Kendinizi nasıl keşfettiniz? Trans olduğunuzu küçüklükten beri biliyor muydunuz?
Elbette eşcinsel zannederek kendimi keşfetmeye başladım. O zamanlar internet yok. Halk kütüphanesine gidip “Bana eşcinsellikle ilgili bir kitap verir misiniz?” diyemezdim. Diyecek olsam bile orada yazan bilgilerin doğru olacağı belli değildi ki. Belki bunu kötü olarak anlatan bir yayına denk gelecektim. O zaman tabi “trans” ne demek bilmiyordum. Gidip birilerine sormak imkansızdı. Kendimi çok uzun yıllar eşcinsel zannettim sonra trans birey olduğumu fark ettim. Zaman içinde trans gibi kavramlar oturmaya başladı. Kavramlar oturdukça da örgütlü bir LGBTİ haline geldim. Ondan sonra da her şey değişti zaten.
Aktivistliğiniz çok eskiye dayanıyor diyebiliriz o halde?
Elbette. İlk onur yürüyüşünde 50 kişi falandık. Yabancı ülkelerden de bize destek için gelen milletvekilleri vardı. Onları da bizi de tutukladılar. Onları sınır dışı ettiler, bizi de sınır içinde “ettiler” (Gülüyor)
Transları oyunculuk alanında pek fazla görmüyoruz. Bu yola nereden girdiniz? Oyuncu olmayı mı hedeflediniz?
Aslında hayatım boyunca hep şarkı söylemek istedim. Ütünün kordonuyla evde gezer şarkı söylerdim. Annem “çenen kopsun” derdi. Ortaokul’da koroya girdim, çok sesli bir koroymuş. Batı müziğine uymadım, o zaman da Batıcı değilmişim. Bana “bu sesle koroya giremezsin” dediler. Benim de hevesim kırıldı ve bari sanatla ilgili başka bir şey yapayım diyerek tiyatro koluna girdim. Bu konuda yetenekli olduğumu fark ettiler. Sesimin güzel olduğunun farkına vardıklarında oyunculukla ilgili hevesim kalmamıştı. Tesadüfen oynadığım bir dizinin sonuna ajans beni aradı ve “siz çok iyi bir oyuncusunuz, biz sizinle çalışmak istiyoruz” dediler. Hatta şu anda da aynı ajanstayım: Tümay Özokur.
Çok umutsuzluğa kapıldığım zamanlar oldu. “Yeter artık” dediğim zamanda “Kayıp Şehir” geldi. Ve o dizi sadece benim için değil oyunculuk yapmak isteyen tüm trans bireyler için de bir kapı açmış oldu. Ve diğer heteroseksüel diye adlandırdığımız insanların kafasındaki “trans” algısı da değişmeye başladı. “Bu kadın da bizim gibi yemek yiyormuş, uzaydan gelmemiş” diye düşünmeye başladılar.
“Klişe trans rollerini oynamayı kabul etmedim”
Bundan önce translara hep stereotip roller geliyordu. İlla bir hayat kadını veya fuhuş yapan bir transı canlandırmanız isteniyordu. Siz ve ajansınız bu konuya nasıl baktınız?
Kabul etmedik. Elbette bir hayat kadınını da canlandırabilirsin. Bir katili de canlandırabilirsin. Bir karakteri varsa ve bir şeyi anlatıyorsa oynarsın.
Beyoğlu’nda bir film çekilince, illa bir travesti orada olacak, illa ya pazarlık yapacak ya fuhuş yapacak, ya birini ya kendini bıçaklayacak vb. Bildiğimiz klişeler… Bu gibi şeyleri asla kabul etmedik. 10 yıllık bir beklemeden sonra bu tip rolleri oynamamanın ne kadar iyi olduğunu gördük.
Dizilerde oynadığınız roller için “keşke daha incelikli işlenseydi” dediğiniz oldu mu? Daha fazla derinliği olsaydı. Kayıp Şehir’deki ve Ulan İstanbul’daki rollerinizde trans olduğunuzun altının çizilmesini ister miydiniz?
Homofobi ve transfobi dünyanın her yerinde var maalesef. Hele bizim gibi anayasal hakları olmayan bir ülkede bunu bile yapabilmek büyük bir adımdır. Bence aslında dizide benim rolüm ve hikayem çok da ayrıntılı yazıldı. Kimse kimseye etiket koymamalı. Kuir düşünceyi de çok iyi yansıttıklarını düşünüyorum. Yani kimse “evet bu bir transseksüel ve bu dizide bir transı canlandırıyor” demedi. Herkes ne istiyorsa onu düşündü.
Bu hissiyat izleyiciye de geçmişti. Atılan tweetlerden de belliydi. Bir tweette şey diyordu “Bence Kayıp Şehir’deki en iyi rol Duygu (Kayıp Şehir dizisinde oynadığı karakterin ismi). Bir transı canlandırmak çok zordur. Saba Tümer çok başarılı bir oyuncu(!)” (Kahkahalar)
Bu klişe “trans metnini” seyircinin gözüne sokarak oynadığım bir tek Arka Sokaklar var o da şu an 3500üncü bölümde. Ben ilk bölümlerinde fuhuş yapan bir travestiyi oynadım. Gençmişim o zamanlar.
Paramparça’dan ayrılmanızı “transfobi”ye bağlayanlar oldu…
Hayır. Hiç ilgisi yok. Bana yazılan rol, kafalarında çizdikleri hikaye orada bitti. Bana ayrılırken çok teşekkür ettiler. Sizinle çalışmak çok güzeldi dediler. Bu böyle bir şey. Her şeyi transfobiye bağlamamak lazım.
Nurgül Yeşilçay, Gökçe Bahadır gibi son dönemin önemli kadın oyuncularıyla çalıştınız. Siz onlara ne kattınız? Onlar size ne kattı?
Onların LGBTİ dünyasına bakışı benimle alakalı mı değişti bilmiyorum ama illa ki onların da bizi doğru tanımasına katkıda bulunmuşumdur diye düşünüyorum.
Oyunculukta hedefiniz ne? “Oynamam” dediğiniz bir şey var mı?
Daha önce bu bana soruldu. “Oyunculukta kriterlerim yok. Öpüşürüm de sevişirim de” dedim. Sonra bu lafım manşetten girdi. (Gülüyor) Elbette bir sınırım yok. Rolün gerektirdiği şeyleri yaparım.
En çok istediğim şey İranlı bir transseksüeli oynamak. Ülkelerinden neden kaçtıklarını bilmek istiyorum.
Şu “Biblolarım” lafınıza gelelim. Neyi temsil ediyor bu söz?
Hayatımda sevdiğim herkesi her an görme ve her an konuşma şansım yok. Evimin bir köşesindeki değerli biblolar gibi onları kalbimin bir köşesinde saklıyorum. Her birisi benim için çok değerli bir biblo. Bu söz de oradan geliyor.
“Trans bireylerin, oyuncu olması için seks işçiliği parasıyla burs verdiği ilk insanım”
Transların zorunlu seks işçiliği yaptığına tanık oluyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda. Elbette seks işçisi trans arkadaşlarınız olmuştur.
Elbette. Arkadaşlarım oldu. Ben seks işçiliği yapmadım. Beni onlar engellediler. Onların bu sayede kazandığı paraları da yediğim oldu. “Sen yapmayacaksın, sabredeceksin oyuncu olacaksın, hayalini gerçekleştireceksin” dediler. Bana baktılar beni kolladılar. Ben kendimi trans bireylerin ilk burs verdiği insan olarak görüyorum.
İnançlı bir insan mısınız?
Evet ve hayatım boyunca var oluşuma karşı olan transfobik insanların tepkisini anlayamayacağım ve şunu düşüneceğim: İnsanlar bir yaratıcının olduğuna inanıyor da, beni bir yaratıcının yarattığına neden inanmıyor? Yani hepimizi aynı yaratıcı yaratmadı mı? Onun yarattığı şeyler hiç sorgulanmazken bizi neden sorguluyorlar?
Dinlerin hepsi sevgiyi öğütlüyor. Birbirinizi sevin diyor. Kendimizi en fazla birini sevdiğimizde güvende hissederiz. Sevgi en büyük din bence. Bütün dinler sevmeyi öğütlüyor.
Aşkın tanımı nedir sizce?
Bugüne kadar aşkın tanımını yapmadığımı fark ettim. İnsanın her yaşta ve her yaşadığı aşkta aşkın tarifi değişiyormuş. Bence aşk aynı vücut iklimini paylaşan insanların mevsimleri aynı anda yaşamasıdır.
Kalbiniz dolu mu şu an?
Evet (Gülüyor)
“Bülent Ersoy’un halen televizyonda olması, teklif edildiği halde başka hiçbir ülkenin vatandaşı olmaması başlı başına bir aktivizmdir zaten”
Bazı LGBTİ aktivistleri Bülent Ersoy’u eleştiriyorlar. Onur Yürüyüşü’nde yürümedi, onu yapmadı bunu yapmadı, translara destek olmadı deniyor. Buna katılıyor musunuz?
Yani onun özel hayatını tüm kapsamıyla bilen insanların eleştirmesi gerekir diye düşünüyorum. Neyi ne kadar yaptığını, kime nasıl yardım ettiğini, yardım ettiği trans bireyler olup olmadığını bilmeden birisini eleştirmek bana göre değil. 16 yıllık bir insan hakları savunucusu olan ben, onu hakkında bir şey söyleyemem ki. Bu hakkı kendimde göremem. Bugüne kadar derneklerden veya magazinden biri gidip bu konuda ona bir şey sormuş mu? Ben bunu merak ediyorum?
Sorulsa anlatacağı çok şey vardır. İhtilaller sırasında acaba neler yaşadılar? En büyük hayalim ihtilaller sırasında büyük sıkıntılar yaşayan trans ve eşcinsel bireylerin belgeseli olan İhtilal Kızları’nı çekmek. Sponsor arıyorum buna.
Ayrıca, Bülent Ersoy kendine “trans kadın” değil kendine sadece “kadın” demek istiyorsa da demeli bence. Yargılamamalıyız.
Bülent Ersoy sadece bizim için değil dünya için, sanat hayatımız için önemli bir insandır. Keşke sadece Türk Müziği okusa ve bize “Bülent Ersoy Mirası” diye bir albüm yapsa. Bırakacağı en önemli miras budur. Para pul değildir.
Bülent Ersoy’un halen televizyonda olması, teklif edildiği halde başka hiçbir ülkenin vatandaşı olmaması başlı başına bir aktivizmdir zaten.
Görünür olmak da bir aktivizm aslında size göre…
Kesinlikle.
Bu anımı ilk kez anlatıyorum: Ankara’da bir otogarda oturuyordum. Yemek yenen yerde önümde iki genç çocuk oturuyordu. Televizyonda da Bülent Ersoy’un olduğu yarışma programı var. Önce kadının kıyafetini abartılı buldular ve ona birçok hakaret ettiler, dalga geçtiler kendilerince. Sonra biraz zaman geçince de “Ama helal olsun. Yapsın. Şanı var, şöhreti var. Beni istese ben de onunla evlenirim ne var yani? Parası var pulu var” dediler.
Ülkedeki bu iki yüzlülük bitmediği sürece işimiz zor. Ben de dahil olmak üzere aynaya baktığımız zaman kendimize doğruyu söylemiyoruz ki. Aynaya baktığımız zaman gördüğümüz şeyden mutlu değiliz. Başkasının sahip olduklarıyla mutlu oluyoruz. Başkasını kıskanarak mutlu oluyoruz. İnsanoğlu kendinde ne yoksa onu daha çok seviyor.
Biz aktivistler bunu söyleyince sanki bir şeylere özenmişiz de trans olmuşuz gibi algılanıyor. Ama bu doğru değil. Benim yüzümde estetik yok mesela. Ben bedenimle mutlu değildim ve onu değiştirme ihtiyacı hissettim. İçimdeki ruh bedenime uygun değildi.
Benden yüzyıllar önce Yunus Emre söylemiş: Ete kemiğe büründüm, Yunus ola ben göründüm diyor. Benim içime ne üfledilerse ben oyum. İçimi nasıl değiştirebilirim ki. Ben etimi kemiğimi değiştirdim.
Seçimlerin sonucuna göre, ülkenin gidişatı için ne düşünüyorsunuz? Umutlu musunuz LGBTİ hakları konusunda?
Şöyle bir mutluluğum var. Koalisyon hükümeti kurulabilecek bir hükümet değildi büyük ihtimalle. Şu an hükümet kurulacak ve ekonomi daha düzene girecek diye düşünüyorum. En azından bunun için umutluyum.
LGBTİ konusundaki umutsuzluğumun sadece Ak Parti’yle alakalı olduğunu düşünmüyorum, MHP de olsa aynı şekilde umutsuz olabilirdim. CHP olsa eğer konuşulanların bir kısmı bile yapılacak olsa daha umutlu olabilirdim.
Neden geçtiğimiz LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne saldırı oldu sizce? Bunca sene hiçbir müdahale gerçekleşmezken?
Çok açıkca söylüyorum. HDP’nin açık eşcinsel kimliğiyle aday göstermesi yüzünden oldu bence. HDP barajı geçtiği zaman onlara bu barajı LGBTİ’nin geçirdiğini düşündüler. Ama şimdi otursunlar ve Facebook’ta ne kadar çok LGBTİ birey AKP’ye oy vermiş ve bunu paylaşmış, onu incelesinler.
Kaç sene ramazanda yürüdük hiçbir şey yoktu. O olayların bir hafta öncesindeki Trans pride’ta da hiçbir müdahale yoktu. Bence büyük ihtimalle bu dediğim konu ile alaklıydı. Bu benim fikrim.
Napalım bu sene yürüyemedik, seneye yürürüz yani, illa ki yürürüz.
Bu Onur Yürüyüşü’nden çırılçıplak soyunan translar vardı. Bunu bir taşkınlık olarak mı yoksa bir tepki biçimi olarak mı görüyorsunuz?
Herkesin eylem şekli farklıdır. Greenpeace aktivistlerini kendilerini köprülere, gemilere iş aletlerine zincirliyor diye yargılıyor muyuz? Çünkü bir farkındalık yaratmaya çalışıyorlar. Femen grubu kadınları da soyunuyor. Bu arkadaşlarımızı görünce en fazla, evdeki Fatma teyze , Ayşe teyze “Vayy reziller vb” demiştir. Halbuki bilseler ki o translar ve diğer aktivistler, o teyzelerinin kızlarının alacağı nefes, içeceği temiz su ve özgürlükleri için mücadele ediyorlar.
“Sezen Aksu, konserlerinde beni 56.000 kişi ile buluşturdu”
Müziğe gelelim. Müzikte aslında en çok Sezen Aksu’yla görünür oldunuz. Onunla tanışmanız nasıl oldu?
Bir sabah uyurken telefon çaldı. “Ben zaten geç yatıyorum, beni neden arıyorlar” dedim ve açmayacaktım telefonu. Dizide oynadığımdan, belki setten arıyorlardır diye açtım. Karşımda şöyle bir ses (Dudaklarını büzüyor) “Ayta” dedi. “Efendim” dedim. “Ben Sezen” dedi “Sezen Aksu”
Ya dedim öldüm ya da hala uyuyorum. “Seni çok seviyorum, seni yiyeceğim, yanaklarını koparacağım” dedi bana. “Ben de aynı şeyleri sana söylüyorum” dedim. Sonra beni davet etti, tanıştık. Akabinde beni dinlemeye geldi. Sonra yine aradı ve bana dedi ki “Cuma, cumartesi yerine çıkacak birini bulabilir misin?” Meğer Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda beni sahneye çıkaracakmış. Sezen’le tanışmadan bir ay önce bütün arkadaşlarıma “Acaba ben de bir gün Harbiye Açıkhava’da sahneye çıkabilecek miyim?” diye. Ve tam bir ay sonra bana nasip oldu.
9 konser verildi, her birinde de en az 6.000 kişi vardı. 56.000 kişiye beni dinlettirdi. Arkada ben varken gökkuşağı bayrağı açtı ve ayrımcılık için konuştu ve “Kendine benzemeyeni kabul etmeyen bu dünyanın sonuna kadar karşısında duracağım” dediği bu konuşmasından sonraki alkışların akabinde dedi ki: Ben sizin vicdanınıza kurban olayım. Bu konuşma benle mi alakalıydı yoksa Bursa’da öldürülen “bizim kızlar”la mı alakalıydı bilmiyorum ama önemliydi.
Sizin camiada bir “bizim kızlar” söylemi var trans kadınlar arasında?
Evet var. Birbirimizi hiç tanımıyor olabiliriz, birbirimizi hiç görmemiş olabiliriz veya birbirimizi tanıdığımız halde çok kavga etmiş olabiliriz ve hatta birbirimizi hiç görmemiş olabiliriz ama herhangi birimizin başına bir şey geldiği zaman gerçekten bir kardeşimizin başına gelmiş gibi içimiz sızlar.
Albüm gelecek mi?
Albüm değil ama bir tane single gelecek. Herkesin bir zamanı var bence. Benim yoğunluklarım var, Sezen hanımın yoğunlukları var. Ben hayatımı kazanmak için çalışırken stüdyoya girip okuma yapamıyorum. Ama tek bir şarkı var okuduğum. Onu en kısa zamanda piyasaya süreceğiz inşallah.
Single için hiçbir hedefim yok. Çok tıklansın o olsun bu olsun diye. Herkesin hayatına güzel bir değişiklik getirmeye çalışıyorum sadece.
Bu röportaj ve diğer içeriklerimiz GZONE DERGİ’NİN “TRANSLAR VARDIR-KASIM 2015 sayısında
GZONE DERGİ KASIM 2015 SAYISINI AŞAĞIDAKİ BUTONLAR ARACILIĞI İLE ÜCRETSİZ OKUYABİLİRSİNİZ..
[…] […]
[…] AYTA SÖZERİ, Kasım 2015’te GZone Dergi’nin kapak konuğu olmuştu. Bu röportajı okumak için tıklayınız. […]