BARBAROS ŞANSAL: HAPİSTE AĞIR HOMOFOBİK PSİKOLOJİK İŞKENCEYE MARUZ KALDIM

Türkiye’de 2013’teki Gezi protestolarında adından söz ettiren ve sosyal medyada çok tartışılan paylaşımı sonrası cezaevine giren, KKTC’den sınır dışı edilen moda tasarımcısı Barbaros Şansal, Euronews’a önemli açıklamalar yaptı.

Türkiye’de 2013’teki Gezi protestolarında adından söz ettiren ve sosyal medyada çok tartışılan paylaşımı sonrası cezaevine giren moda tasarımcısı Barbaros Şansal euronews’in sorularını yanıtladı.

Şansal, ‘Türk halkına hakaret etmek’le suçlandığı sözleri nedeniyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden sınır dışı edilmiş, İstanbul’da varışında havalimanında saldırıya uğramıştı.

Moda tasarımcısı sonraki süreci euronews muhabiri Gülsüm Alan’a anlattı:

euronews:

Sosyal medyada bir video paylaştıktan sonra KKTC’den sınır dışı edildiniz. İlk uçakla Türkiye’ye getirildiniz. Ocak 2017 tarihinde linç girişimine uğradınız. Ardından tutuklandınız. Linç görüntüleri tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Cezaevinde boş durmadınız, bir kitap yazdınız. Kitabın başlığı neden Makam Odası -Linç ? Blok C Koridor 9 Hücre 72’de tek başıma iktidardayım diyorsunuz. Benim makam odam herkesin makam odasını döver. Bu makamda karanlıklar her haliyle aydınlığa döner diyorsunuz. Burada ne anlatmaya çalıştınız ?

Barbaros Şansal:

Çünkü yasadışı bir şekilde Kıbrıs’tan alınmam için bir makam odasından emir verildi ve bir hücrede sonlanan bu korkunç macerada aslında mesele odalar değildi. Dolayısı ile en güvenli yerdeydim. Artık bana kimse zarar veremezdi. O izolasyona müdahil edilmiş hücre odasını makam odasına çevirmekten başka çare yoktu, o karanlığı yaratılıcılıkla metaforlarla özgürlük ateşiyle aydınlatmaktan başka çare yoktu. Linci makam odasından verilen bir emir olarak okumak gerekiyor. Dünyada da hep öyle oldu.

euronews: Ne kadar kaldınız ?

Barbaros Şansal:

56 gün hücre ve tecritte kaldım. Gün ışığı görmeden. Zordu çünkü Türkiye’de zindanlar zor. Türkiye’de gerek KHK’lar, gerek olağanüstü hal, gerek daha önceki DGM, bugünkü Sulh Ceza Mahkemeleri adını verdiğimiz yapılar devletin nobran ve hoyrat gücünü; özgürlükçüler ve ötekiler, bütün ötekiler üzerinde kullanan bir yasal gayri yasal bir yapı. Ben de onun kurbanlarından biriyim. Kaldı ki tutuklanma gerekçeme delil olarak gösterilen ekran çıktısının da sahte olduğu mahkemece anlaşıldı yani operasyon ile yapılmıştı.

euronews: Şu anda son durum nedir ?

Barbaros Şansal:

Şu anda denetimli serbestliğe son kez İstanbul’a uçuyorum imza vermek üzere. Kart profesyonel sahibiyim. Şirket şubesi açtım Avrupa’da can güvenliğim nedeniyle ikamet için. Herhangi bir azil ya da refugee (İltica) durumum yok. İşadamıyım. Mesleğime bir yıl sonra geri dönebiliyorum. Daha farklı bir formatta geri dönüyorum. Maddi manevi kayıplar olsa da telafi edilebilir. Yeter ki tutsakları kurtarabilelim biz.

euronews: Kitabınızda üzerinize kapanan devletin karanlık perdesinden söz ediyorsunuz…

Barbaros Şansal:

O perde bir zamanlar demir perdeydi. Böyle mecazi anlamda söyleyeyim. Bazen kara perde bu sefer de devletin perdesi. O parmaklıkların her bir çubuğu aslında perdenin bir drapesi kadife gibi sunulan bir tiyatro, bir opera, bir retorik tiyatro perdesinin bir drapesiydi. Onlar kapıları kapattıkça ben daha özgürdüm içerde. Antisemitik ve homofobik ağır psikolojik işkenceye maruz kalıyorsunuz. Benim gibi bir LGBT bireyseniz ve hak savunucusuysanız. Ama onlar nasıra dönüşüyor ve acıtmıyor. Sonra manikür ve pedikür ile onlardan kurtuluyorsunuz. Yine devlet o manikürü pedikürü yapıp temizliyor şimdi Türkiye Cumhuriyeti beni silahlı memurla koruyor.

euronews: Avrupa’nın dört bir tarafında durumunuzu anlatmak için konuşmacı olarak düzenlenen panellere katılıyorsunuz. Türkiye’de OHAL devam ediyor. Yeniden cezaevine girmekten endişe etmiyor musunuz ?

Barbaros Şansal:

250 bine yakın tutuklu şu an Türkiye’de cezaevlerinde, öğretmenler, doktorlar, hakimler, avukatlar hatta 700’e yakın bebek. Burada cezaevine girmek çok önemli değil. Ben 1980 ihtilalinde de Selimiye, Sansaryan hepsini gördüm. Bence bütün hakimlerin ve savcıların da bir ay cezaevine girmesi gerekiyor; oradaki şartları anlaması için. Ceza değil, ceza ve infaz değil aslında rehabilite ve tedavi olması gerekiyor bunu da hukuku tedavi ederek yaparsınız. Girmemiz gerekirse gireriz. Hiç sıkıntı yok.

Euronews: Hapishanede işkence gördünüz mü ? En zor olan neydi ?

Barbaros Şansal:

Hapishanede ben işkence görmedim. Ama hücresini yakanlar, müşahade hücresine atılanlar, kadınların sabahlara kadar çığlıkları, iki göğüs başlarına toplu iğneler batırıldığını anlatıyorlardı diğer tutuklular. Silivri’de işkence var. Türkiye’de bütün cezaevlerinde Pozantı’da Diyarbakır’da Bağlar’da her yerde işkence var. Ama ben görmedim. Ben psikolojik ve Antisemitik ve homofobik işkence gördüm. Cezaevinde en zor olan şey toprak. Toprak yok, yeşil yok. İki tane ölü sivrisinek leşi benim arkadaşımdı o hücrede canlılık belirtisi olarak. Başka canlılık yok. Gökyüzümüzü de kafeslediler. Bir kuşun bile avlumuza konmasına izin vermediler ama kuşlar özgür uçtular en azından o tutsak avlulara konmadılar.

euronews: Cezaevindeyken ailenizle arkadaşlarınızla iletişime geçebiliyor muydunuz ? Yoksa dünyadan kopuk muydunuz ?

Barbaros Şansal:

Kopuksunuz…haftada bir gün bir saat cam arkasından çok sıkı ince aramayla diafon üzerinden konuşuyorsunuz. O da isim verdiğiniz 3 kişi buna yetkili sadece ve değiştiremiyorsunuz. Avukat görüş iznim vardı ben terörden ve KHK’dan tutuklu olmadığım için. Birçok milletvekili Türk milletvekili ziyaret edebildi. Yabancı milletvekillerinin ve hak savunucularının ziyaret etmesi yasak Türkiye’de zaten. Zor tabii. Mektuplarınızı vermiyorlar. Dilekçelerinizi yönetime ulaştırmıyorlar. Ben linçten çıkmış biri olarak idrarımdan kan gelen, dişleri kırık, vücudu yara içinde biri olarak sağlık hizmetleri alamadım hücredeyken. Zordur ama umutsuz değildir.

euronews: 61 yaşındasınız. Geçmişten bu yana Türkiye’de yaşananları takip ediyorsunuz. Türkiye’de yaşananlar yeni şeyler mi yoksa tarih tekerrür mü ediyor ?

Barbaros Şansal:

Aynen tekerrür ediyor. Eskiden Nilüfer Koçyiğit ile Bekir Çelenk vardı. Şimdi Reza Zarrab ile Özgür (Ebru) Gündeş var. Hep mafyacılarla şarkıcıların aşkları üzerinden siyaset yürüyor. Düğünler ve cenazelerde çirkin fotoğraflar gazetelere dökülüyor. Türkiye’de sistem değişmiyor. Sadece elbiseler değişiyor. Ben de bir kadın terzisi olarak ülkenin o bozuk elbiselerini erken farkediyorum düzeltmeye çalışıyorum. Bu kadar basit yapmak istediğim aslında.

euronews: Endişelenebiliriz diyorsunuz ?

Barbaros Şansal:

Endişe demeyelim. Kaygı diyelim. Endişe gereksiz bir şey. Korku hiç olmamalı. Tabii ki kaygılarımız var. Vücut bütünlüğünün dokunulmazlığına zarar veriyorlar. İfade ve düşünce özgürlüğümüzü, seyahat özgürlüğümüzü engelliyorlar ama bunlar aşılabilir engeller. Mücadeleye devam etmek gerekiyor. İnsan haklarını üst çatı yaparak eşitlik paylaşım ve adalet üzerine tüm dünyayı biraraya getirip seslendirmek gerekiyor ve dinliyorlar.

euronews: Son mesajınız?

Barbaros Şansal:

İnsanları sevin ancak insanları diğer canlılardan ayırmayın. Çünkü her canlı eşit yaşamak hakkına sahip. Biz misafirleriz bu kainatın, gezegenin içinde. İz bırakarak gidelim ama izinde gitmeyelim. İz bırakan işler yapalım en azından arkamızdan birileri ‘Ya bu da bize omuz verdi el verdi bir kap yemek verdi’ diyebilsin.