BROADWAY SAHNELERİNDE TÜRKİYE’DEN BİR TRANS KADIN OYUNCU: DENISE TÜRKAN

Lodos Haber’den Ayşe Alagöz, şu anda Broadway’de sahnelenen bir oyunda yer alan ve rol aldığı “Olacak O Kadar” ile tv ekranlarının en eski trans oyuncularından biri olan trans kadın oyuncu Denise Türkan’la görüştü.

İşte bu röportajdan satırbaşları:

  • Genel olarak sanatın, özelde de tiyatronun hayatındaki rolünü nasıl tanımlarsın? 

Sanatı ve tiyatroyu ayırmadan söylemeliyim ki; sanatın her dalı çok özeldir. Ben sahnede kendini bulan, yaşayan, nefes alan ve gerçekten mutlu olan biriyim. Söz konusu sanat olunca çok detaycıyım, mükemmeliyetçiyim ve hep kusursuzu ararım. Disiplinli olmayı severim, ki disiplin olmadan zaten sanatın hiçbir dalını yapamazsınız, mümkün değil.  Bir de gerçekten aşkla yapmak lazım. Transseksüel bir kadın olarak yaşamak dünyanın neresinde olursanız olun çok zor. Ben sanatçı kişiliğimi geliştirmeseydim, azmim olmasaydı, kim bilir yerim neresi olurdu? Genelde toplum cinsel yöneliminize saygı duymuyor ama sanatçı olduğun zaman daha dikkatli ve saygılı davranıyorlar, ayrıştırıyorlar. Ne kadar kötü aslında, ne kadar sahte!

  • Tiyatro dışında başka bir sanatsal alanla ilgileniyor musun? 

2006 yılında Levent Kırca & Oya Başar Tiyatrosu’ndan ve Olacak O Kadar Programı’ndan ayrıldıktan sonra İstanbul’un en önemli eğlence mekanlarından biri olan Cahide Restaurant’tan bir teklif aldım. Aslında Cahide bana çok çekici geliyordu. Hep istemiştim orada çalışabilmeyi ve çok istemiş olmalıyım ki 2006 Eylül ayında show ekibinin bir parçası olarak kadroya dahil oldum. Artık oyunculuğun yanı sıra dans edip, şarkı söyleyebilme yeteneğimi de gösterme fırsatını yakalamıştım. Ekipte sadece 5 drag queen vardı, ben de 6. drag queen olmuştum. 2011 yılında New York’a yerleşene kadar devam ettim. New York’ta Türk toplumu için sahne showları yapmaya başladım, şarkıcı kimliğimi oyunculuğumla birleştirdim ve Huysuz Virjin tarzı showlar yapmaya başladım. Ağırlıklı olarak şarkı söylüyorum, çünkü insanlar daha çok eğlenmek ve dans etmek istiyor.

  • Sahne sana ne ifade ediyor? 

Sahne gerçekten bambaşka bir yer benim için. Kendimi en iyi ifade edebildiğim, trans kadın kimliğimden çekinmeden, belki de normal hayatımdan daha fazla rahat hissettiğim bir alan. Düşünsenize o an herkes sizi izliyor, insanlara yeteneğinizi sergiliyorsunuz ve ben buyum diyorsunuz. Hasta olsam hastalığımı unutuyorum, bir yerim ağrısa ağrı yok oluyor. Ben sahnede bambaşka bir insana dönüşüyorum ve bunun nasıl ve neden olduğunu hakikaten tanımlayamıyorum.

  • Şimdiye değin hangi oyunlar ve rollerde oynadın? 

Her şeyden önce TV’de üç yıllık Olacak O Kadar geçmişim var. Orada sayısız karakter oynadım. Bir gün bir hemşire, bir gün yaşlı teyze, bir gün ev kadını, bir gün o, bir gün bu… Tiyatroda da aynı şekilde çok fazla oyunda, çok fazla karakter oynadım. Hepsi birbirinden özel karakterlerdi. Bunu ilk defa bir röportajda söylüyorum; cinsiyet değiştirmeden önce Keloğlan serisinde Keloğlan’ı oynadım, ki, müthiş keyif veriyordu bana. Şöyle bir şey daha vardı, henüz cinsiyetimi değiştirmediğimden sonuçta erkek rolleri oynuyordum ama kendime bazı oyunlarda mutlaka uygun bir kadın rolü bulurdum, kadın kılığına girerdim hatta dans ederdim. Genelde komedi oynadığım için çok ters düşmezdi ve o zamanlar kimse içimde yaşayan kadını bilmediği için bu rollerden aşırı keyif alırdım, mutlu olurdum. En son New York’ta bir Broadway Showu’nda rol aldım. Seçmeler sonucunda onlarca insan arasından seçildim. Ana kastın dışında sadece 18 kişi aldılar ve bu 18’in içinde de ilk 10’da yer aldım. Büyük bir prodüksiyondu. Toplamda sahnede 40 oyuncu vardı. Tek Türk bendim, üstelik transseksüeldim. (Gülüyor) Rolün cinsiyetimle ya da göçmen olmamla hiçbir alakası yoktu, sadece yeteneğim için seçilmiştim. New York’un bu yönünü çok seviyorum.  Cinsiyetiniz umurlarında değil. Oyun iki ay kadar her gece kapalı gişe oynadı. 400 kişilik salon her gece, hatta hafta sonları matine, suare doldu.

  • Peki en severek oynadığın rol?

New York’ta Türk Tiyatrosu topluluğumuz TAASNY’nin prodüksiyonu olan, aşık olduğum ve severek oynadığım rol Yedi Kocalı Hürmüz’deki Safinaz rolüdür. Kesinlikle benim için yazıldığını düşünüyorum.

  • Broadway’deki oyundan biraz bahseder misin?

Oyunun adı ‘The Skin of our Teeth” Bir Amerikan tiyatro klasiği.  Harika bir müzikal. Türkçesi  “Kılpayı – ramak kala” olarak çevrilebilir. Çok profesyonel bir çalışmaydı. Hatta ilk günler kendi kendime acaba beni niye seçtiler diye düşünmedim değil. Yıllarca alışmışım kostümlerimi kendim hazırlamaya, saçımı makyajımı kendim yapmaya, burada arkada koca bir ekip vardı. Her şey o kadar düzenliydi ki; “Wawwww işte Broadway!” dedim. Gerçekten sanat yaptığınızı hissediyorsunuz, aklınızda sadece rolünüz var, ne kostüm, ne saç, ne seyirci… Hiçbir şey düşünmüyorsunuz, sadece rolünüz… Üç ay boyunca hem yönetmenden, hem müzik direktöründen, hem de oyunculardan çok şey öğrendim. Benim için para kazandığım bir iş dışında, eğitim aldığım bir okul gibiydi. Ve bana kattığı en önemli şey ise kendime duyduğum güven oldu. Artık başka tiyatroların, müzikallerin seçmelerine daha cesurca girebiliyorum.

Kaynak: Lodos Haber