GZone Dergi’nin editörlerinden Cihangir Öz, Kasım 2017 sayımız için, son yıllarda yükselmeye başlayan “Beden Olumlama Hareketi” hakkında bizleri bilgilendirdi.
İşte bu yazı:
Son dönemlerde birçoğumuzun gerek sosyal mecralarda gözüne çarpan, gerek masabaşı muhabbetlerinde kulağına çalınan ve yavaş yavaş gündemde yerini almaya başlayan bir başlık “beden olumlama” ya da “beden olumlama hareketi”.
Olumlamadan bahsedince “Ayağa kalk haydi. Kollarını açmanı istiyorum. Kollarını aç ve zıpla. Gülümse biraz haydi. Gülümse ve sarıl etrafındakilere.” samimiyetsizliği barındıran bir hareket gelmesin aklınıza. Aslında hareket, varoluşu itibariyle otoriteye ve onun şekillendirdiği sosyal normlara bir başkaldırı ruhunu içeriyor.
Günümüz dünyası “iklimin” unutulup “vitrinin” her şey olduğu; “resmin” önemsizleşip “çerçevenin” hüküm sürdüğü bir dünya. Bu ikilik de ister istemez maddi varoluşumuzdan tutun bilinç boyutuna kadar herkese, nasıl “yalan bir çağda” yaşadığımızı ve bu “yürek bağlarını” nasıl hepimizi yorduğunu sorgulatıyor. Bu yorgunluk bir noktada muktedirin toplumsal olanı şekillendirmesi ve bizlere bu şekli dayatmasından kök buluyor. Muktedir, bireyin hayatının her zerresine karışıp onun her zerresini kalıplaştırmayı büyük kitleleri yönlendirmek için bir araç olarak kullanıyor. “Güzel” olanı, makbul ve makul olanı, talep edilir olmak için arz edilmesi gerekeni ve “normali” belirleyip güç araçları haline dönüşen medya ve reklam silahlarıyla dört bir yanımızı kuşatıyor. Bu kuşatma, bizlerin bağımsız bireyler olarak varolmasını ve tüm renklerimizle özgür bir biçimde yaşamamızı engelliyor ve genelleme sığlığında kaybolmamıza neden oluyor. Dört bir yanımız aynı kişiler, aynı bedenler, aynı kostumler, aynı sözler, aynı tatlar ve aynı ruhlarla doluyor. Bu kitlesel aynılaşma, insanın damağında kekremsi bir tat bırakıyor.
İşte bu durumdan rahatsız olanların, bu gidişe bir dur deme ihtiyacının meyvesi beden olumlama hereketi.
Beden olumlama hareketi denince akla gelen isimlerden Aybala Arslantürk, T24’ten Dilara Gürcü’ye verdiği röportajında beden olumlama hareketini şöyle tanımlıyor:
“Hareketi; bireylerin bedenlerini ‘her haliyle’ onaylamasını, kabul etmesini ve tek bir ideal beden tipi olmadığını temel alan feminist bir hareket olarak tanımlayabiliriz. Hemen bu noktada belirtmek gerekir ki “her hâlinle güzelsin ve kendini sevmelisin” mottoları kapitalizme yenik düşen ana akımı temsil ediyorken; ideal beden olumlama hareketi kendini kabullenme ve bedenine karşı nötr de olabilme halini esas alıyor. Ötekileştirilen, bedeni ile ilgili göz ve söz hapsinde bulunan her bireyin kendini kabullenmesi, nötr olması ve hatta sevmesi için beden olumlama hareketine ihtiyacımız var. Kimse kendini bu ötekileştirme karşısında kendini yalnız hissetmemeli; birlikteyiz, hikâyelerimizi paylaşıyoruz ve güçlüyüz. Amacım bunu daha çok pekiştirmek ve bu hareket altında bedeni üzerine söz söylenmesine izin vermeyen bireylere yenilerini ekleyerek aktivizme devam etmek.”
İnsanın aklına ister istemez Hornet hashtagleri geliyor. Beden olumlama aktivistliğini Hornet’e uygulasaydık sanırım ilk savaş açmamız gereken hashtag #saglamtipler olurdu. Her #saglamtipler yazan hesaba @ceytengri’nin ““deveye demişler boynun eğri deve demiş im tired of the society’s unrealistic beauty standarts” twitini yollamak lazım.
Bir hareket kendini var etmeye başladığında haliyle eleştirilerin de hedefi olmaya başlıyor. Hele ki, muktedirin beden politikası ile içiçe geçmiş dev bir endüstriye kafa tutuyorsa bir hareket, daha sert eleştirilerle ya da bayağılaştırmalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
Beden olumlama hareketine yöneltilen en büyük eleştirilerden biri hareketin “obeziteyi yücelttiği” yönünde. Bu ana akım eleştiriye en net cevabı, hedefi şişman bedenleri kutlamak olan The Adipositivity Project’in kurucusu ve Şişmanığı Kabül Hareketi’nden Substantia Jones şöyle veriyor:
“Düzenli olarak “obeziteyi yüceltiyorsun!” e-postaları alıyorum. Cevap olarak aslında neyi yücelttiğimi anlatıyorum onlara. Güzel bir listem var, öyle güzel ki sonunda kendime 60’lardan bir çiçek çocuk (hippi) olmadığımı hatırlatmam gerekiyor.
Ben beden otonomisini yüceltiyorum. Ben eleştirel düşünmeyi yüceltiyorum. Ben şirketlerin açgözlülüğüne karşı mücadele etmeyi yüceltiyorum. Ben parlak sürtük-kırmızısı ruju yüceltiyorum. Ben mutluluğu yüceltiyorum. Ve bilimi. Ve seçimi. Ben gerçeği yüceltiyorum. Ben sevgiyi yüceltiyorum.”
Ve Jones, obezite meselesi ile ilgili düşüncelerini “Toplumda artan obezite hakkında endişelenmeli miyiz?” sorusuna verdiği cevapla şöyle özetliyor:
“ Hayır. Beslenme eğitimi ve gerçek besinlere ulaşabilme hakkında endişelenmeliyiz. Mutluluğu, güvenliği, genel iyilik halini ve azınlık olmanın verdiği stresten kurtulmayı içeren gerçek toplum sağlığı üzerine endişelenmeliyiz. Asıl işi bizi korumak olan kurumların bunun yerine bize daha çok zarar vermesi üzerine endişelenmeliyiz. Ticaretin tıpta oynadığı rol üzerine endişelenmeliyiz. Silahlı şiddet, bağımlılık, polis şiddeti, akıl sağlıkları konusunda kişilerin damgalanması, yasal üreme sağlığı merkezlerine ulaşabilme konularında endişelenmeliyiz. Tüm bunlar toplum sağlığı hakkında endişelenmemiz gereken meseleler. Şirket üretimi bir düşman değil.
Dahası, sağlığımızı geliştirmek veya korumak adına kendimize kilo hedefi koyup bu hedef uğruna çabalasak da, bu çabaların uzun vadede başarısız olduğu defalarca kanıtlandı. Eğer mesele bir şeyleri uzun vade için yapmak değilse, ne için o zaman?
Belki de toplum sağlığına dair en önemli unsur, her birimizin sağlıklı olmayı seçmek konusunda özgür olduğumuzu kabul etmektir. Bunu satması zor tabi ancak “özgürlük” kelimesinin Muhafazakarlar ona el koymadan önce ne anlama geldiği üzerine düşündüğümüzde, o zaman özgürlük hakkında konuşuyor oluruz.”
Tüm beden tiplerini görünür kılmaya çalışarak, medya ve moda endüstrisindeki gerçekçi olmayan güzellik standartlarından sıyrılmış, herkes için güvenli bir alan inşa etmeye çalışan Beden Olumlama Hareketi aktivistleri, sadece tek bir beden tipinin çekici, değerli ve sağlıklı olduğu fikrine karşı çıkıyorlar. Şişman, kıllı, engelli, yaralı, lekeli, çatlaklı, siyah, kahverengi, sarı, beyaz, kadın, erkek, non-binary (ikili cinsiyet -kadın ve erkek- sistemine uymayan), trans, lgbti+ herkesi seslerini yükseltmeye ve ‘Her bir zerremizle varız, buradayız!” demeye davet ediyorlar.
Büyük sanatçı Ajda Pekkan’a sözü bırakarak yazıyı burada bitiriyoruz:
“Kendimi sakladım görmeyi bilenlere
Vitrinime değil iklimime gelenlere
Deliyim aslında Allah’ına kadar deliyim
Kalbimi vereceğim aslımı görenlere”
GZONE DERGİ KASIM 2017 SAYISI’nın tamamını aşağıdaki görsele tıklayarak okuyabilirsiniz.