GİZEMLİ ŞARKICI LİN PESTO İLE TANIŞIN.İŞTE GZONE ÖZEL RÖPORTAJ

GZone müzik yazarı Mert Bell, son günlerde dijitalde viral olan en önemli isimlerden biri Lin Pesto ile söyleşti. İşte ileride adını çok duyacağınız ama yüzünü yakın zamanda göremeyeceğiniz bu şarkıcı: Lin Pesto

Merhaba. Biz dinleyiciler için Lin Pesto ile ilgili her şey oldukça gizemli şu anda. O nedenle sen hikayeni anlatmaya başla bakalım. Nerede doğdun, nasıl bir çocuktun, ne okudun, müzisyen olacağın o zamanlardan belli miydi?

Merhabalar. Ben, Lin Pesto. Ankara’da doğdum, orada büyüdüm ve hala orada yaşıyorum. Oldukça hareketli ve sevgi dolu bir çocukluğum oldu. Ben o zamanları hatırlamıyorum ama ailem bol bol kayıt altına almış o günleri. Oradan izlediğim kadarı ile sürekli çığlık atan ve ortalıkta koşuşturan bir çocukmuşum. Anneannem benim hep piyano dersi almamı istedi, onu hatırlıyorum ama ben istemedim. Müzik ile uzaktan yakından bir alakam yoktu. Sadece çok fazla televizyon izlediğim için orada duyduğum şarkıları söylerdim. Bir de araba yolculuklarında dinlediğimiz şarkıları hatırlıyorum. Şu an tam olarak bir müzisyenim diyemiyorum kendime, sadece müzikle uğraşmayı çok seviyorum ve bu beni mutlu ediyor. 

Kimleri dinleyerek büyüdün? İdollerin var mıydı? Bugün yaptığın müziğe nasıl etki ettiler?

Ömrüm boyunca hep birinin ölesiye hayranıydım. Hala takım tutar gibi desteklediğim sanatçılar var. Kurt Cobain dışında, idollerim hep kadın müzisyenler oldu. Vokallerini dinleyip hep onlar gibi söylemeye çalıştım. Gwen Stefani, Shirley Manson ve özellikle Fiona Apple vokal konusunda en büyük ilham kaynakları benim için. Fiona Apple dinlemeye başladığımda keşke ananemin sözünü dinleyip 5 yaşındayken piyano dersi alsaydım demiştim. Aynı zamanda gün geçtikçe pop müziğe olan ilgim büyüdü, o da Lady Gaga sayesinde. Popüler müziğin istenildiğinde ne kadar büyüleyici ve yaratıcı olduğunu anladım. Hepsinin, her dinlediğim müziğin izi bir şekilde bana kazındı. Etkilerini bazen melodi bulmaya çalıştığım zaman görüyorum. Aynı vokal melodileri bir şekilde beliriyor. 

EP yayınlamadan önceki dönemde yaptığın şarkıları videoları ile Youtube’a yükleme fikri nereden çıktı?

Sıkıntıdan ve içinde bulunduğum kalp sıkışmasından dolayı uğraşmaya başladım. Belki okuyan insanlar da anlayabilir bu hissi, göğsünün tam üstünde kocaman bir taş varmış ve nefes almanı engelliyormuş gibi bir his. O his hiç geçmedi, beni daha da aşağıya çekmeye başladı. En sonunda hareketsiz kaldım uzun bir süre. Bunu yenmenin tek yolu en azından kafanı dağıtabileceğin bir şey bulmak bence. Kesin bir çözüm değil ama seni hayatta tutmaya yardımcı olabilecek bir şey. Hep kendim müzik kaydetmeyi öğrenmek istiyordum. Bunu denemek için beste değil de başkalarının şarkılarını deneyeyim dedim. Sonra kaydettiklerimi çok sevdiğim bir arkadaşımın dinlemesini istediğim için videolar hazırlayıp Youtube’a yüklemeye başladım. Ona linklerini yolluyordum. O da dinleyip başka şarkılar öneriyordu. Benim de çok sevdiğim ve çocukluğumdan hatırladığım şarkılar oldukları için “tamam. yarına hazırlarım, sen de videolarını izlersin” dedim. Youtube kanalı açarken de televizyondan aynı zamanda Bob’s Burgers adlı diziyi izliyordum. İsmi oradan buldum. Birkaç hafta sonra arkadaşım bana şarkıları diğer insanların paylaştıklarını söyledi. Böylelikle başlamış olduk. 

“SON” isimli ilk EP’ne gelelim. Ortaya çıkışı nasıl gerçekleşti, neden bu 6 şarkı neden bu isim altında bir araya geldi?

Kendi şarkılarımı paylaşmak hep istediğim bir şeydi. Önceden “Bir Düşün”, “Yazlık” ve “Olsun İstemezdim” adlı kendi şarkılarımı paylaşmıştım. Aynı zamanda eser sahipleri yaptığım birkaç coverı kaldırmamı istediler. Haklılar tabii, ben de kaldırmak zorundayım. Bunun üzerine bir EP çıkarma fikri daha da büyüdü kafamda. Eğer bir albüm olacaksa beraber müzik yapabilmeyi çok istediğim için Taner Yücel ile iletişime geçtim. Tarihleri ayarladık, ben de arkadaşım Mei Wu ile demoları kaydetmeye başladım. Birkaç besteden sonra Taner’e demoları gönderdim, üzerinde beraber çalışmaya başladık. Hatta başka bir şarkı vardı albümün içinde, onun olmasını istemedim. Durum böyle olunca Taner “Ölmeden” şarkısının müziğini besteledi, ben de söz yazdım. O yüzden o şarkının yeri çok ayrı benim için. Albümün adına gelecek olursak “Son” ismi en başından beri kafamdaydı. Her şeyin bir sonu var. “Lin Pesto” adlı projenin de öyle. 

Aslında çok daha önce coverladığın, bizim GZone Rainbow Anthems albümünde de 3 sene önce Atiye’nin cobverladığı “Maazallah” da bu albüme girmiş. Neden bu şarkıyı seçtin? Şarkının söz yazarı Şehrazat senin versiyonunu dinledi mi, biliyor musun?

Başındaki o üzgün melodiyi çok seviyorum. Ben normalde kendi şarkılarımı dinlemeyi çok sevmiyorum ama o şarkıyı kaydettikten sonra o kadar çok dinledim ki. Sözleri biliyorsun başka bir yerden, fakat müzik, özellikle o küçük melodi, seni çok yaralıyor. Arada takıldığım böyle melodiler, akorlar oluyor benim, tekrara alıp dinliyorum. Albümde olmasını çok istedim bu yüzden. O melodi hep dursun diye. Şehrazat benim versiyonumu dinledi mi bilmiyorum, belki dinlemiştir diye düşünüyorum çünkü kendisinin izini ile albüme alabildik. Umarım beğenmiştir. 

Videoların için tercih ettiğin görsellerde hep bir bütünlük var. Görsel anlamda seni nelerin beslediğini merak ediyorum, nelerden ilham alırsın, fetişlerin ve takıntıların var mı?

Buluntu görüntüleri çok seviyorum. Özellikle görüntülerin bozuk olduğu videolar bulmaya çalışıyorum. Titrek bir şekilde eski bir kamera ile çekilmiş görüntüler, hiç tanımadığım ve hiçbir zaman tanıyamayacağım insanların olduğu videolar bana çok ilginç geliyor. Sıradan bir gün, aile ziyareti, doğum günü, düğün gibi kayıt altına alınmış olaylar ve bunlar internetin bir köşesinde duruyor. Herkesin kullanımına açık. Mesela “Yazlık” şarkısının videosunda Türkiye’den görüntüler var ve bu görüntüleri çeken insanlar bana ulaştılar. Çok detayına girmek istemem ama o anıların birilerine ait olduğunu bilmek çok güzel bir şey. O görüntüleri kullanmama da izin verdiler ve çok duygulandıklarını söylediler. Bu olayı hiçbir zaman unutmayacağım. 

Bu gizemli duruş, kendini saklıyor olman neden diye sormak istemiyoruz ama her zaman bu şekilde mi olacak merak ediyorum. Örneğin konserlerin nasıl şekillenecek, kafanda fikirler var mı?

Ben hep böyle olmasını istiyorum. Ortada bir gizem yok bence. Sadece kendime olan güvenim yok denebilecek kadar az. 2017’den bu yana bazı insanlar konser olursa gelmek istediklerini söylediler. Hep çok istedim böyle bir şeyi ama kafamda canlandıramıyordum. Şimdi bir grubumuz ve hepimizin giydiği maskelerimiz var. Bir çeşit yüzümüz için ikinci bir deri gibi denebilir belki. Bu sayede sadece bir günlük bile olsa dinleyenler ile bir ekran karşısında olmadan iletişime geçebileceğim. 30 Ekim’de İstanbul’da bir konserimiz olacak ve bunun için inanılmaz heyecanlıyım. Umarım güzel geçer ve dinleyenler ile beraber buluşabiliriz. 

Ankara’da yaşadığını biliyorum. İstanbul’a yerleşmeyi düşünüyor musun? Ben de bir Ankaralı olduğumdan bu şehirle olan bağını sormak isterim 🙂 

Genelde Ankaralılar hayatlarının bir bölümünde İstanbul’a temelli taşınma olayına girişiyorlar. Çoğu arkadaşım, tanıdıklarım böyle gittiler Ankara’dan. Bir zamanlar ben de düşündüm belki giderim diye ama ben İstanbul gibi bir şehirde yapabileceğimi sanmıyorum. Biz aramızda konuşuyoruz, her şey İstanbul’da, herkes İstanbul’da diye. Bu bir gerçek. Ama herkes gidiyor Ankara’dan. Birilerinin Ankara’da kalması lazım, ben gönüllüyüm. 

Türkiye’de LGBTIQ hareketinin gidişatı, kat ettiği yolla ilgili ne düşünüyorsun? Kendi sektöründeki homofobi ve cinsiyetçilikle ilgili özeleştiri yapabilir misin?

Toz pembe cümleler söyleyemem çünkü insanların kendileri oldukları için katledildiği, dayak yediği, taciz ve şiddete maruz kaldığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Dünya geneline bakacak olursak LGBTI+ hareketinin şu an geldiği nokta, Türkiye’de olandan çok daha önde. Öncelikle bunun bir insan hakları konusu olduğunu anlamak gerekiyor. Yaşarken istediğin kişi olmak, istediğin gibi yaşamak. En önemli olan şey de bu zaten ama bunu hastalık olarak gören bir zihniyet var. Dünyaya bir kere geliyoruz, burada yaşayacağımız süreyi de bilmiyoruz. Ben hissettiğim gibi yaşamak istiyorum. Benim gibi birçok insan var. Her yerde olduğu gibi müzik sektöründe de ötekileştiriliyoruz çünkü homofobik ve seksist kişiler müzik sektörünü yönetiyor. Ben bu seneye kadar müzik sektörünü hep dışardan takip edebildiğim kadarı ile ettim. Çoğu yeri kaçırmışım, görememişim. Kendi kurduğum dünyada yaşadığım için hep bir fanusta yaşamışım. Gerçekten çok zor bir yermiş, kendini ifade edebilmen oldukça güç çünkü her şey para üzerine kurulu. Eğer elin yüzün düzgünse, heteroseksüel isen, ve erkeksen her yerde olduğu gibi burada da el üstünde tutuluyorsun. İçinde olmak istemediğim bir dünya burası. Müziği gerçekten çok seviyorum ama bu sektörün kötü tavırları beni fazlasıyla itiyor yapılan müzikten. Benim en büyük hayalim bir gün prodüktörlük yapmak. Yapabilir miyim bilmiyorum ama nasıl olur diye sürekli araştırıyorum. Geçen senelerde “Müzik sektöründe kadın prodüktör olmak” ile ilgili bir yazı okumuştum. “Erkek prodüktörler” hakkında yazılan bir yazı okumadım henüz. 

LİN PESTO’NUN 30 EKİM KONSERİNE BİLET ALMAK İÇİN TIKLAYIN