GZONE ÖZEL RÖPORTAJ: KAAN SEKBAN’A MERAK ETTİĞİNİZ SORULARI SORDUK

Son yılların en dikkat çeken komedyeni Kaan Sekban, sosyal medyadaki skeçleriyle ünlenmesinden itibaren biletleri haftalar önce biten gösterilerine kadar olan süreci GZone ile paylaştı. İşte Kaan Sekban’ın özel GZone röportajı:

Bankada çalıştığınız günlerde bir gün kapalı gişe oynayan gösterilere imza atacağınızı hayal ediyor muydunuz? Malum kurumsal hayat insanın ruhunu boğabiliyor.

 Aslında hayallerim ikiye ayrılıyordu hep, gerçekçi hayaller ve uçuk hayaller 🙂 Gerçekçi hayallerim arasında dizilerde filmlerde oynamak işte ne bileyim bu ülkedeki kısır ‘entertainment’ dünyasına girebilmek falan vardı. Uçuk hayallerim ise Oscar almak, Oscar sunmak neredeyse Oscar yapıp satmaya kadar giden bir Oscar’lar silsilesi şeklindeydi. Çok güzel şarkılar söylemeyi dünya çapında konserler vermeyi Broadway yıldızı olmayı falan düşlerdim hep. Ancak hayallerimin hiçbir köşesinde komedyen olmak yoktu. Hep hayatla dalga geçen bir adamdım ama güldürerek para kazanılabileceğine pek inanmamıştım sanırım. En azından kendi açımdan. 

 –İşler istediğiniz gibi gitmeseydi sizce şu anda ne iş yapıyor olurdunuz?

Muhtemelen aynı bankada ve muhtemelen henüz terfi etmiş şekilde yöneticilik yapıyordum şu an. Muhtemelen 90 kiloydum hala ve muhtemelen epey mutsuzdum.

 -İstifa ettikten sonra içgüdüleriniz ve yeteneğinizle ilerlediğiniz yolda hayli başarı kazandınız. Kurumsal hayatta kendini bulamayan herkese “istifayı basmayı” tavsiye eder misiniz? Etmezseniz neden? 

Hahaha bu böyle bir şey değil. Aslında kitabımda ve gösterilerimde de bunun bu kadar basit olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Ayrıldıktan sonra yaşadığım zorlukları insanlar görsün ve acele karar vermesinler istiyorum. Mesele kurumsalda kalmak ya da oradan ayrılmak değil. Asıl sorun insanların yapabileceklerinin farkında olmamaları. Pek çok çalışan kendi hakkını bile bilmiyor. Oysa şikayet ettiğimiz pek çok kurumsal hayat uygulamasına haklarımızı savunarak son verebiliriz. Kurumsal hayattan şikayet eden çoğu insanın işin kendisiyle bir derdi yok, oradaki kötü muamele, mobing, emek hırsızlığı ve kötü niyetli adam kayırmalar, haksızlıklar bir ofisi çekilmez hale getiren. Kurumsal hayatta kendini bulamayan insanların önce içlerindeki tutku ve yeteneği keşfetmesi gerekiyor. Yetenek diyince de hemen sanatsal bir şey gelmesin akla. Hepimizin süper güçleri var ve çoğumuz bunun farkında değiliz. Bir de tabi kaybetmeyi, başarısız kalmayı, tökezlemeyi göze almak lazım bu yolda. Her şey hemen olmuyor takdir edersiniz. 

 –Sadece belli bir kitleye (beyaz yakalılar) hitap eden bir komedyen olduğunuz eleştirilerine katılıyor musunuz? Bu da kötü bir şey midir ondan da emin değiliz ama 🙂

Aslında bunu benim söylemem çok doğru gelmeyebilir, gösterime gelip etrafı izlemeniz lazım:) 14 yaşındaki bir çocuğun da 80 yaşında bir hanımefendinin de kahkahalarla gülebildiği bir şov benimkisi. Beyaz yaka dünyası sadece bir arka plan. Siz bir kadına askerlik şakası yaptığınızda nasıl ki ben askere gitmedin hiçbir şey anlamadım demiyorsa burada da durum benzer. Benim anlattıklarımın aynısını öğretmen okulda, doktor hastanede, devlet memuru kamuda, oyuncu sette yaşıyor. Diğer yandan şovun sadece birinci perdesi iş hayatıyla ilgili. İkinci bölümde kurumsal hayatın k sı yok:) Son olarak şunu da belirteyim, sanatçıların büyük çoğunluğunun kitlesi beyaz yakalıdır zaten. Bugün gidin bir Harbiye konserine çıkışta anket yapın seyircilerin %80’i beyaz yakalıdır. Kültür Sanat etkinliklerinin en büyük tüketicisi sabit gelirli toplum bireyleridir. Bu bireyler ilk kez kendi hayatlarının tüm çıplaklığıyla içlerinden çıkan biri tarafından mizahla sergilendiğine şahit oldular ve o yüzden de çok sevdiler. Dolayısıyla o eleştirileri yapanlar biraz haset içinde olanlar bence:) 

 –Her ne kadar hepsi “okumuş” insanlardan oluşsa da kurumsal hayatta homofobi olduğunu düşünüyor musunuz? Bu homofobi bizce gizli kodlarla kendini bir şekilde gösteriyor ya sizce?

Homofobi maalesef toplumumuzda her kesimden her görüşten ve her eğitim seviyesinden insanın birleşebildiği ender konulardan biri. Okumakla falan da bir ilgisi yok meselenin. Bu tamamen Ortadoğu’ya özgü arabesk kültürünün de etkisiyle geçmişte bastırılmış olan şeyleri yaşayamamanın öfkesiyle alakalı. İster modern ister muhafazakar ister düzcinsel isterse pek çok homofobik gibi gizli eşcinsel olsun insanlar cinselliklerini özgürce yaşayamadıkları için içlerinde biriken bir gizli öfke var. Kendi gibi olmayana ve kendi yaşadıklarını yaşayamayanlara duyulan aslında insanın kendi korkaklığına yönelttiği bir öfkenin dışa vurumu homofobi. Vay be ne laf ettim:) Kurumsal hayatta da olması bu anlamda maalesef çok ‘normal’.  Kaldı ki kurumsal hayat neredeyse sıfır demokrasinin olduğu, çalışanların kendi fikirlerini söylemelerine bile tahammül edilemeyen bir dünya. 

 -İş dünyasındaki eşcinseller en çok hangi alanlarda zorluk yaşıyorlar sizce?

Bu konuda çok tekrarlayan bir gözlemim yok maalesef ancak ülkemizdeki eşcinsellerin yaşadığı genel zorluklar olan kendini inkar etme, başkasının beklentisine göre yaşamını şekillendirme, özel hayatını aşırı gizlilik içinde yaşamaya çalışma gibi sıkıntılardan çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Muhakkak eşcinsel olduğu için aşağılanan kendisiyle dalga geçilen binlerce eşcinsel vardır sadece gözlemlediğim bir durum diyemem zira kalbur üstü bir firmada çalışıyordum ve eşcinsel çalışanlar bariz bir haksızlığa uğradılar diyebileceğim bir durum gerçekleşmedi. 

 -Günümüzde etliye sütlüye karışmayan ve hatta yandaş olmanın avantajlarını fazlasıyla yaşayan isimlere göre oldukça politik ve muhalif bir duruşunuz var ve bunu saklama gereği hissetmiyorsunuz. Bunun dezavantajlarını yaşadınız mı? Bunu kariyeriniz için risk olarak görüyor musunuz?

Çok teşekkürler, dezavantajdan kasıt eğer iş ve para kaybetmekse muhakkak yaşamışımdır. Kurumsal etkinliklere de çok fazla giden biriyim mutlaka veto yediğim işler olmuştur ancak öyle geniş kitlesel bir tepkiyle karşılaşmadım. Zira savunduğum her şeyi insan hakları ve özgür düşünce temelinde doğru bir üslupla dile getirmeye çalıştım. Beni seven kitle entelektüel seviyesi çok yüksek ve farklı görüşlere açık insanlardan oluşuyor genelde. Bana katılmasa bile beni takip etmeyi ve sevmeyi sonlandırmıyor büyük bir çoğunluk. Tabi ki kızan küsen de var şortlu foto koydum diye ‘artık iyice sapıttınız’ yazan da var, bir twite ‘ne alaka’ dedim diye ‘artık umrumda değilsiniz’yazıp bloklayan da:) Ama genel kitle her geçen gün artıyor. Son günlerde fazla mesai meselesine kafayı taktığım için bazı şirketler beni kara listeye almış:) Diğer yandan pek çok firmada da ilk kez mesai ödemeleri yapılmaya başlanmış. Benim için kazanç ikincisi. Çünkü aslolan kendi duruşum, inandığım değerleri savunabilmek ve insan hakları temeline sadık kalabilmek. Tabi bir de kimseye bağlı olmamamın etkisi var. Herhangi bir yapımcıya patrona kanal sahibine ya da menajere gebe değilim. Üretebildiğim için de güçlü hissediyorum açıkçası. Kuzen dediğim insanlar öylesine sahip çıkıyor ki. Harbiye biletleri 1 ay önce biten Tarkan’dan başka kim var allah aşkına :)))))

 –Türkiye’deki -mecburi- LGBTİ+ mücadelesini takip ediyor musunuz? Sizce son yıllardaki daha görünür olma hali homofobiyi tetikledi mi?

Tabi ki ediyorum, yalnız çok kapsamlı ve derin bir mücadele var mı ondan tam emin değilim. Bu mesele sadece lgbt platformlarına kalmamalı. Düzcinsel yani heteroseksüel olan insanların da destek vermesi gereken bir durum. Bizde maalesef ikiyüzlü bir ahlak anlayışı var. Kerimcan Drumaz’ı milyonlarca kez like’layıp bin tane eşcinselin 1 km yürümesine laf etmek, ya da o yürüyenlere uygulanan şiddete sessiz kalıp Bülent Ersoy dinlemeye gitmek bana acayip ikiyüzlü geliyor. Bunda da en büyük sebep pek çok konuda olduğu gibi tabanda geniş bir mücadele, hak arama talebi olmaması. ABD yakın geçmişine bakarsanız eşcinsel hakları çok çetin mücadelelerin ve kayıpların sonunda kazanılmıştır. Merak edenler açıp MILK filmini ya da POSE dizisini izlesin. İngiltere’de kadınlar seçme seçilme hakkını alabilmek için büyük kayıplar vermişken bizde bu hak kadınlarımıza Atatürk’ümüz sayesinde neredeyse altın tepsi ile verilmiştir. Aslında bir dönem çok umutlanmıştım, Amerikan Yüksek Mahkeme eşcinsel evlilikleri onayladığında hepimiz profil resimlerimizi gökkuşağı fonuyla bezemiştik. O konsensüs beni umutlandırmıştı ve açıkçası bugün de çok umutsuz değilim. 50 yıl önce İngiltere’de eşcinsel erkekler hadım ediliyordu bugün geldikleri noktaya bakın. Bizde de bu sosyolojik gelişimin önüne geçilemeyecek ve bu konunun eskisi kadar tabu olduğunu düşünmüyorum. Bazı eziklerin sesi çok çıkıyor diye büyük bir tepki varmış gibi algılanıyor ama öyle değil aslında. 

 -Sizin gözlemlerinize göre, bu mücadelede ülke dinamiklerine göre bu mücadelede nasıl bir yol izlenmeli? Özellikle ünlü isimlere, sanatçılara ne gibi bir görev düşüyor? 

Bu meselenin düzcinsel olmak kadar normal bir durum olduğunu insanların daha çok vurgulaması lazım. Sanatçılar bu konuda maalesef çok korkuyor. Diğer yandan en beklemediğiniz isimler de ses çıkarabiliyor. Mesela Pride zamanı Şahan Gökbakar, Gülben Ergen gibi kitlesi her kesimden insandan oluşan sanatçılar paylaşım yaptılar ancak mesela ben Edis, Cem Adrian gibi isimlerden de paylaşım yapmasını beklerdim. Yine de kimseye kızamıyorum zira menajerleri basıncıları sanatçıların çoğunu korkak olmaya yönlendiriyor. Internet yapımları ya da programlarında bu konu daha çok işlenmeli. Gay olmanın mesela kadın gibi olmak anlamına gelmediğini insanlara anlatmak lazım:) Öyle de takılan olabilir tabi ancak feminen olmayan pek çok diplomat bankacı doktor akademisyen oyuncu eşcinsel var. Bu konularda ses çıkarınca da konunun hemen Gay misin? e gelmesi çok komik:) Bu aslında işin en önemsiz ve en magazin en vasat kısmı. Seviyoruz vasatı:) 

 -Gelecek için planlarınız neler? Sahne gösterileri dışında bizlere başka sürprizleriniz olacak mı?

Bir dizi yazmak gibi bir hayalimiz var bu sene onu gerçekleştirmek istiyoruz. Diğer yandan stand up dışında bir off Broadway müzikaliye yine sahnede olacağım bu sene. Diğer yandan ikinci kitap yolda. Bizde iş bitmez 🙂