Bir süredir Budapeşte’de yaşayan GZone Yaşam editörlerinden Yeşer Sarıyıldız, Ağustos’taki Sziget Festivali’ni de hesaba katarak, yolunuzu Budapeşte’ye düşürmek için nedenler sıraladı.
İşte bu yazının giriş kısmı:
- Gözünüzü alamadığınız mimarisi
Ağaoğlu çirkinliğinde bir İstanbul’dan yorulduysanız, Budapeşte size çok iyi gelecek. Orta Avrupa’nın Paris’i olarak söz edilen şehirde yürürken, insan sürekli yukarılara, binalara bakıyor. Her köşe başından çıkan murallarsa cabası.
Dünyanın sayılı mimarilerinden olan Parlemento Binası, dantel gibi işlemeleriyle gündüz ayrı, gece ayrı güzel. Tarihe konu olmuş Lanchid, yani Zincir Köprü ise başlı başına bir sanat eseri. Aslına bakarsanız, şehrin herhangi bir yeri sanat eseri.
Bazen bir meydanda oturup dinlenirken, bazense bir ara sokakta yürürken durup aynı şeyi düşüneceksiniz: “Aslında sadece var olanı korumayı başarabilseymişiz, bizde de olabilirmiş..”
- Neden biz Türkler gibi yayılmadığını anlamadığım Macar mutfağı
Dünyanın her yerinde Türk dönercisi varken, Macar mutfağına neden başka yerde denk gelemediğimi sorguluyorum. Ya Macarlar bizim kadar ticari zekaya sahip değiller ya da ülkelerini o kadar çok seviyorlar ki, uzak diyarlara göç etmiyorlar. (Tanıştığım bir Macar kadın, Macarların dünyanın her yerinde olduğunu söyledi, ya algıda seçicilik ya da teorim komple çöp)
Osmanlı etkisinden olsa gerek, damak tadları bize oldukça benziyor. Langosh, pişinin üzerine farklı lezzetler konulanı mesela. Goulash çorbası, tas kebabının sulusunu andırıyor. Veganlardan özür dileyerek söylemeliyim ki, et yemekleri gerçekten efsane. Dünya çapında ünü yayılan Macar şarapları ise, içmeye doyulmuyor.
BU DOSYA VE ÇOK DAHA FAZLASI İÇİN GZONE DERGİ’NİN “NİSAN 2017 ” SAYISINI AŞAĞIDAKİ BAĞLANTILARA TIKLAYARAK ÜCRETSİZ OKUYABİLİRSİNİZ…