KUŞUM AYDIN GÖKKUŞAĞINA BOYANDI VE LGBTİ HAKKINDA İLK KEZ BU KADAR AÇIK KONUŞTU

Eğlence ve televizyon dünyasının en renkli isimlerinden biri olan Kuşum Aydın,LGBTİ dünyası tarafından hem çok sevilen hem de çok eleştirilen isimlerden biri oldu. Kuşum Aydın’ın ilk kez bu kadar samimi, cesur ve açık konuştuğu röportajı GZone Dergi Eylül 2017 sayısının en keyifli işlerinden biri oldu.

Bir süre ortalarda olmasa da, 90’lardan bugüne, eğlence dünyasının en önemli isimlerinden biri olan Aydın, geçtiğimiz günlerde son çalışması “Çika Çika” ile yeniden sevenleriyle buluştu.

Kuşum Aydın’a imajı, geçmişten günümüze sanat hayatı, hakkındaki şehir efsaneleri, yaşadığı homofobi ve LGBT hareketi ile ilgili merak ettiğimiz tüm soruları sorduk, o da hiçbir şeyi sansürlemeden, açık yüreklilikle cevapladı.

İşte çok konuşulacak bu röportaj:

Röportaj: Murat Renay

Fotoğraflar: Tayfun Çetinkaya

Sahne kişiliğiniz ve şarkılarınızla 90’lardan gelen bir ikonsunuz. Daha sonradan da televizyonda sizi izledik. Yenilikçi bir karakter olarak sizi tanıyoruz.

Uzun zaman sonra -Bülent Ersoy’dan beri diyebiliriz- frapanlığıyla sahnede dikkat çeken bir isim oldum.

Bu hesaplanmış bir imaj mıydı?

Bu bir imajdı ancak hesaplanmamıştı. Öyle bir şey olamazdı, çünkü o dönem image maker diye bir şey yoktu. 90’lı yılların başında Yonca Evcimik’le başlayan bir Türkçe Pop furyasının başlangıcıydı. Benim İtalya’dan döndüğüm en deli dönemlerime denk geldiği için öyle bir imaj çizdim. Bana yaradı mı diye sorarsanız, beni bugünlere getirdi diyebilirim. 27 senedir varım.

O zamanlar daha cesur ve korkusuzdum. Bir şeyden korkmuyorduk ki o günlerde… Bize karşı oluşmuş bir nefret yoktu. “Ne modern, ne tatlı insan” diye bakıyorlardı bize. Hep diyorum, 90’lı yılları yaşamak bir ayrıcalıktı. Deli bir 10 sene yaşadık.

“Sahnede alkışlandım ama arkamı döndüğüm an benimle alay ettiler”

2000’ler öncesinde eşcinseller şimdiki gibi “adlı adınca” görünür değillerdi. Cinsel yönelim bilinci şimdikinden çok daha azdı. “Feminen” veya “kırık” gibi sıfatlarla anılıyorlardı. En revaçta olduğunuz dönemde bile bunun sıkıntısını yaşadınız mı?

Elbette. Sahnede alkışlandım ama arkamı döndüğüm an benimle alay ettiler. Bu ilk çıktığım günden beri böyle oldu. Hep yüzüme “aman paşam” dediler, arkamdan dalga geçtiler. Üzerimden para kazanan insanlar bile bunu yaptı. Bu durumu açıklamak pek mümkün değil. Ancak bizim ülkemizde yaşanan bir olay bu.

-ki bugüne kadar yaptığınız her iş başarılı oldu. Sahne de, albüm de, televizyon da… Yani başarısızlığınızla dalga geçilmesi gibi bir durum değildi bu…

Sahneye gelip beni deli gibi alkışlar ama yolda gördüğü zaman “aman elini sıkmayayım” der. Yahu sen değil miydin dün benim için deli gibi para harcayıp şampanyalar açtıran?

Peki bu yatak odasında da mı böyle oldu? Dört duvar arasında güzel zaman geçirip sonra sokakta tanımamazlığa gelmek gibi… Herkesin yaşadığı o homofobiyi  siz de yaşadınız mı?

Bu zaten her zaman için böyle değil midir? Herkes için böyle değil midir? Cinsel yönelim ayrımı yok bence bunun. Tuhafız. Bizim tek bir derdimiz var; birilerini eleştirmek, kıskanmak ve onun yerin dibine sokmak.

Ben gerçekten özel hayatımı -şehir efsanelerinin haricinde- çok düzgün yaşadım. Dört duvar arasında yaşadım. O konuda tutucuyum. Göze sokarak yaşamadım -ki o dönem buna müsaitti. “2019” diye bir yer vardı mesela, her şeyi yapmak mümkündü orada. Yapmadım. Cinsel hayatım konusunda hep dikkatli davrandım.

Sahnelerden ve albümlerden sonra televizyonlarda da başarılı oldunuz. Reality show, evlilik programları ve eğlence programlarınız vardı. Peki ne oldu da birden ekranlardan kayboldunuz?

Hayatta en merak ettiğim şey bu. Hepinize bir sorum var: O dönemde kim bana sahip çıktı, bunu sormak istiyorum? Sahip çıkılmadıysa neden sahip çıkılmadı, ben kimin tavuğuna kışt demişim?

RTÜK o dönemde bu reality showları bitirme kararı aldı, aynen şu anda evlilik programlarını bitirmek istedikleri ve yaptıkları gibi. Ancak o dönemde nedense bu “Aydın’ın ekranlardan yasaklanması” gibi lanse edildi.

Bu konu bazı insanların ve yapımcıların işine geldi. Kendine yakın isimleri öne sürmek istiyorlardı. Yasaklanan ben değildim, formattı. Yapım şirketi “bunu yapamam” dedikten sonra ben o formatı yapamazdım ki. Ne kanala, ne yapımcıya bir şey olmadı ama benim yasaklandığım gibi gerçek dışı bir şey ortaya atıldı. Beni kimse ekranlardan yasaklamadı, ben o dönemden sonra da program yaptım. Benim televizyonları bırakma sebebim anneannem ve babamın vefat etmesi idi. Ben Türkiye’den bu yüzden gittim. Bunu evirdiler çevirdiler “Aydın Türkiye’yi terk etti” diye sundular.

Bu kadar sizinle uğraşılmasının sebebi neydi?

Yerime kendi adamlarını koyup bu işin kaymağını yemek istediler. Bir sürü iftira, bir sürü haber çıkardılar hakkımda. Bir gözü kapandı, şişmanlıktan yerinden kalkamıyor gibi laflar çıkarmışlar beni sahneye çıkmam için talep eden insanlara, işlerimi engellemişler. Türk filmlerindeki gibi beni yok yere “kör,topal” yaptılar.

Peki neden böyle bir cephe oluştu size karşı?

Çünkü iyi para kazanıyordum. Pastanın yüzde 60’ına sahiptim. Sahne, albüm, televizyon derken, çok güzel paralar kazandım. Bunlar da tabi bazı insanlarda hırsa sebep oldu. Benim yanımda o dönem çıkarılmış alternatiflerim var. Onlar para kazanamazken ben kazanıyordum. Doğal olarak beni ortadan kaldırmak istediler.

Bu alternatiflerle aynı kefeye konmak sizi üzüyor mu?

Hayır, hiç kimseyle aynı kefeye konmak konmamak gibi dertlerim yok. Beni onlarla aynı görebilirler, ben onlarla aynı yerde durmam. İsterlerse kendilerini yırtsınlar. Ben kendi yolumda gidiyorum.

“Sahne hayatımdaki Aydın’ı sokağa taşısaydım zarar görürdüm”

Neden 7 sene boyunca ortada yoktunuz?

Gidip kafamı dinlemek istedim, uzaklaşmak istedim. Ancak sonradan bunun yanlış olduğunu fark ettim. Ortalığı boş bırakmaya gelmiyormuş. Kemik bir hayran kitlemin olduğunu düşünürdüm, yanılmışım. Her sanatçı için de bu durum aynı bence. Böyle bir yanılgıya düştüm ben de. Bunu toparlaması kolay olmuyor.

Sonra ölümle yüzleştim, anneannemi ve babamı toprağa vermenin travmasını yaşadım. 20 yıla yakındır haftada 7 gün çalışmıştım ve yorulmuştum. Olabilir, kilo alabilirim, kendime bakmamış olabilirim, ben de insanım, köşeye çekilmek istedim. Bak Rihanna’ya kaç kilo olmuş kadın, değerinden bir şey kaybediyor mu kilo aldı diye? Bunlar yaşanabilir.

Şehir efsanelerini soralım o zaman; Yurtdışında formalite için evlendiğinize dair bir dedikodu vardı…

Evet evlendim. Ama evlendiğim kişinin cinsiyetini bana sormadan yazamazlar. Ben ağzımla “bir erkekle evlendim” demeden bunu bu şekilde haber yapamazlar.

Daha neler neler çıktı hakkımda; Allah rahmet eylesin Savaş Ay, “Aydın yatakta sevgilisini silahla vurdu” diye yazdı. Aradım Savaş Ay’ı, “Abi” dedim “nerden duydun da yazdın bunu?” “Yemin ediyorum akrabam söyledi” dedi. Rotterdam’da yaşanmış güya bu olay. Hayatımda gitmedim Rotterdam’a!

Şehir efsanelerinden nemalanmak gibi bir derdimiz var. Başkalarını eleştirerek onlara göre yaşayan insanlarız.

Günümüze dönelim; sosyal medya fenomenlerinin kimisi Dj veya entertainer oluyor. Kimsenin cinsel yönelimini eleştirmek derdimiz değil ama feminenliği abartılı kullanarak bu işin ekmeğini yediklerini düşünüyor musunuz?

Biliyorsun daha tutucu bir dönemde yaşıyoruz. 2015’ten beridir söylemlerimiz dahil her şeyimize dikkat ettiğimiz bir dönem bu, ancak kimse şunu unutmasın, ne yasak koyarsan koy geyler iğne deliğini bulur oradan çıkarlar. O çocuklar öyle yaptı. Kendilerine bir yol buldular, o yoldan abartıyla çıktılar fark edilmek için.

Hiçbirisine kızmıyorum, şimdi kendi yörüngelerine girdiler, eski abartılı halleri de yok. Ne yapsalardı? Akıllarını kulladılar, fenomen oldular. İnsanlar da onları da eleştirmesinler, alkışlasınlar. Neylerini eleştiriyorlar? Onlar da yapsaydılar. Can atıyorlar onların yerinde olabilmek için, olamıyorlar. Çünkü onlar kadar azimli değiller. Onları yerden yere vurup iğrenç yorumlar yapıyorlar. Gidip evlerinde oturup ağlasınlar.

Özellikle son 6-7 yıldır eşcinseller çok daha fazla görünür oldukları için hem dünyada hem de özellikle Türkiye’de homofobinin yükseldiğine inanıyor musunuz? Sizin için de bu devam ediyor mu?

Ben şuna inanıyorum, sen saygılı ve iyi insan ol, her konuda kazanan sen olursun. O homofobik  insanlar da bana ancak klavye kabadayılığı yapabilir.

Bu kadar zaman boyunca, kimseye abartılı bir hareket yapmadığım sürece kimse de bana kaba bir hareket yapmadı. Herkes hareketlerine dikkat etmeli.

Şov dünyasında, şovun içinde abartı olabilir ancak yaşam bunu kaldırmaz. Ben sahne hayatımdaki Aydın’ı sokağa taşısaydım zarar görürdüm.

Ben frapanlığımı sürdürebilirim, daha sade yaşıyorum, dilediğim şekilde bir hayat sürüyorum ama sen halkın içinde isen dikkat etmek zorundasın. Aşırı harekete gerek yok, kadın ya da erkek olman fark etmez. Nerede nasıl davranacağını bilmek zorundasın. Eşcinsel olduğun için sana kıçını o duvardan o duvara vurma hakkı verilmedi. Bunlar da homofobiyi körüklüyor. Bir de böyle değerlendirmek lazım.

“Kadın oldum yaranamadım, uzun sakallı erkek oldum yaranamadım, ne istiyorlar benden anlamadım?”  

Geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesi için yaptığınız röportajda kullanılan fotoğraflarınız çok konuşuldu. Sakallı ve maço bir halde fotoğraflanmanız özellikle LGBT çevresinde tepkiye sebep oldu. Ne söyleyeceksiniz bu konuda?

Nedir rahatsız eden insanları? Söyler misiniz bana? Anlayamadım bir türlü…O hale plastik makyaj yaparak geldim. Bunu da belirttik zaten. Sakal takabilirim, sakal bırakmış da olabilirim. Ben epilasyonlu değilim, sakalı çıkan bir adamım. Neyin derdindeler anlamadım?

Sizin o halinizi yadırgamak gibi bir durum yaşandı sanki. Kimseye yaranamadınız sanırım o fotoğraflarla…

Ben çok kadın kılığına girdim. “Hayriye” adıyla şov yaptım aylarca. Hayatımın en zor dönemleriydi. Benden bu söz konusu röportajın fotoğrafları için topuklu ayakkabı giymemi istediler. “Bana topuklu ayakkabı giydirip ne elde edeceksiniz?” dedim. Topuklu ayakkabı ile yürümeyi sevmiyorum. Hatta daha da açık konuşayım, kadın kılığına girmeyi sevmiyorum, hoşlanmıyorum. Hayatımın hiçbir döneminde de kadın kılığına girmekten zevk almadım. Ama olabilir, birçok erkek sanatçı, şovmen kadın kılığına girmiştir. Bu olay ilgi çekiyor biliyorum.

Bana bu teklif sunulunca geri çevirdim. İçimdeki maçoluğu anlatmak istedim. Hepimizin içinde yok mudur? Annemiz, kız kardeşimiz bize göre açık giyindiği zaman “sen ne yapıyorsun?” diye içimizdeki maço kabarmaz mı? Ben de “beni kadın yapma derdindesiniz, gelin ben size içimdeki sert erkeği anlatayım” dedim. Bu fikri sununca, “bir maço görüntüne bakalım” dediler. Kadının belinden içki içiyorum vb diye kıyamet koptu, ya ben saygısızlık için kadınlara bunu yapar mıyım? Orada belli ki bir ironi var. Benim maço olmam kadın olmamdan daha ironik bir durum.

Yahu kadın oldum yaranamadım, uzun sakallı erkek oldum yaranamadım, ne istiyorlar benden anlamadım?

Kıskanıyorlar. Kendi kabızlıklarının acısını benden çıkarıyorlar, yapmayın, iğne deliğinizi bulun ve oradan çıkın siz de…

Yeni EP’niz “Çika Çika”ya gelelim. Neden bu kadar beklediniz yeni bir çalışma yapmak için?

Çok kilo almıştım. 110 kilo olmuşum. Tek derdim ne yiyeceğimi düşünmek olmuştu. Depresyona girmiştim. Seks hayatımı bitirmiştim. Bir zamanlar yumurta gibi bir çocuktum malum. Sonrasında bu hale gelmek benim psikolojimi çok kötü etkiledi. Anti-depresan da kullandım.

Arkadaşlarımın ve dostlarımın sayesinde bu halimden kurtuldum. 22 kilo verip hayata döndüm. Ayla Çelik, Metin Arolat, Demet Akalın ve başka dostlarım çok uğraştılar benim yeni çalışmam için. Şarkıyı çıkardığımda da herkes beni destekledi.  Instagram’da şarkımı paylaşmayan kalmadı. Aramın kötü olduğu düşünülen Fatih Ürek bile bana başarılar dileyerek paylaşım yaptı. Zaten kavgalı olduğum kimse yok. Çok seviliyormuşum, bu sevgi de işime karşı bir sorumluluk getiriyor.

Yakında televizyon programım da başlıyor. Gençlere destek vereceğim. Şarkılı türkülü bir program olacak. Sahne çalışmalarım da devam edecek.

“Türkiye’deki LGBT hareketinde birlik yok, bir türlü kenetlenemiyoruz birbirimize”

Türkiye’deki LGBT hareketini nasıl görüyorsunuz? Aktivizm ve görünürlük anlamında soruyorum. Sizce iyi yerlere gidiyor mu?

Herkesin elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını görüyorum. Ancak grubun başındaki isimlerden bir ricam var, önce insan sevgisini aşılamak lazım birbirimize. Bizler birbirimizi kıskanırsak bir şey elde edemeyiz.

Birçok Avrupa ülkesindeki LGBT hareketinde hep birlik ve beraberlik var, bir araya kenetlenme var. Bizde bu konu eksik. Birbirimizi ayrıştırıyoruz, tam anlamıyla kenetlenemiyoruz ne yazık ki. Ona “sakallı” buna bilmemne diyoruz. Sevgi dolu olmamız lazım. Birbirimizi kıyasıya, kötülükle eleştirmemeliyiz. Başkası bana küfür etse kızmam ama kendi topluluğumuzda bunu görmek çok üzücü.

İlla çıkıp bir sanatçının “eşcinselliğiyle görünür” olmasını beklemek gibi bir durum mu var sizce bizde? “Ben buyum, ben şuyum” deyince mi daha değerli olacaksınız bazılarının gözünde?

Her şeyi bağırmaya gerek yok. Ben zaten hep bu şekilde var oldum.

Kimileri daha gökkuşağı bayrağının ne olduğunu bilmezken ben 2005’te “Kırmızı Kart” klibinde boynumda bu renklerden oluşan bir kolye takıyordum. Bu konuda açıklama da yapmıştım o dönem. Ne oldu, takdir edildim mi? Hayır!

Bir sanatçı cinsel yöneliminden ibaret değildir. Ben porno yıldızı mıyım? Ben cinselliğimi satmadım ki hiçbir zaman. Kendi profilimi sahneye çıkardım ve oynadım. Bu zaten benim kendi kişiliğimdi. Benim de ne olduğum belli.

*Bu röportaj ve fotoğrafların tüm yayın hakları GZone’a aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

 BU RÖPORTAJ VE GZONE DERGİ’NİN “EYLÜL 2017 ” SAYISINI AŞAĞIDAKİ BAĞLANTILARA TIKLAYARAK ya da CİHAZINIZA İNDİREREK ÜCRETSİZ OKUYABİLİRSİNİZ…