“Ahh Kalbim” ve “Al Sana Aşk” isimli iki kitabıyla romantik komedi türünde iki kitap yazarak bizi kahkahalara boğan Meriç Mekik’in bu iki kitabında güzel olarak resmedilen bir eşcinsel karakter de var.
Kendi hayatından fazlasıyla esinlenen kitaplarında, bütün fit kadın kahramanlara inat, dul, tombul ve çocuklu bir kadın olan Aylin karakterine yaşattığı doyasıya romantizm ile kalıplara karşı çıkıyor.
Meriç Mekik’le Eylül 2016 sayımızda söyleştik.
FOTOĞRAFLAR:KORHAN KARAOYSAL
RÖPORTAJ: MURAT RENAY
İşte bu söyleşiden öne çıkan sorular ve cevapları:
Kitaplarındaki “Aylin” karakteri adeta şehirli, zayıf, kalori hesabı yapan, sıska kadın karakterlerin olduğu hayatımızda bir anti-kahraman. Kendi hayatından da esinlendiğini biliyoruz ancak bu karakteri nasıl kurguladın? Aylin neyi temsil ediyor?
Kitaplar hayatımdan esinlenen kurgular ama Aylin birebir benim. Hatta Ahh Kalbim’in ilk baskısında bir yerde “Aylin” yerine “Meriç” yazılı kalmış çünkü ben kitabı baştan sonra kendi adımla yazdım, hatta ismini “Mericit Jones’un Günlüğü” olarak düşündüm, ancak sonra karakteri özgür kılmak için ismi değiştirdim.
Aylin de benim gibi zayıflığın, güzelliğin, kurnazlığın ve hırsın prim yaptığı bir dünyada hayatta kalmaya çalışan sakar, tombul, çocuklu, kocası tarafından aldatılıp terk edilmiş, iş hayatında Şark kurnazı patronu tarafından ezilen, ne yapsa ailesine kendini beğendiremeyen sıradan bir kadın. Kin tutamıyor, stratejik davranamıyor, başına pişmiş tavuğun başına gelmeyen olaylar gelse de sonuçta bir şekilde iyi niyetiyle bütün felaketlerin üstesinden bir şekilde geliyor. Tam aşktan, meşkten umudunu kesmişken birine sırılsıklam aşık oluyor ve hayatı değişiyor.
Aylin teknik olarak “dul” hatta “çocuklu” bir kadın. Türkiye toplumunda dul ve çocuklu kadınların artık aşkı rafa kaldırması, dizini kırıp evde oturması gibi bir toplumsal baskı olduğuna inanıyor musun? Sence Aylin, dul ve çocuklu oluşuyla da bir anti-kahraman mı?
Bence evlenip, doğru dürüst erkek seçemediği boşanma yoluyla cümle aleme ilan edince aile ve toplum gözünde risk faktörün artıyor. Kasko gibi düşün, evlenip mutluysan kazasızlık indirimin var, ne zaman ki boşanıyorsun, anaaa bir anda sigorta primin artıyor.
Etraf diyor ki yok bu kesin yine kısa zamanda duvara toslayacak, tarih tekerrürden ibarettir. Hele çocuğun varsa risk daha da büyüyor, eskiden en kötü ihtimal sadece kendi hayatını mahvedebileceksen şimdi o zavallı çocuklarını da sersefil edebilirsin. Çoluk çocuğu olan kadının aklını başına toplaması, aşk gibi, tutku gibi tekinsiz işlere girmemesi gerek, yoksa Allah korusun sonu tren rayları.
Benim böyle düşünmediğim belli, ilk eşimden boşanıp kucağımda el kadar bebekle Türkiye’ye döndükten sonra benden genç, yakışıklı spor hocama körkütük aşık olmazdım. Olmamak elimde de değildi zaten. Ama aşk böyle bir şey değil mi zaten, bir anda bütün hayatın değişiyor. Mantıklı mı, o beni sever mi, severse bir gün kaçıp gider mi? Aşk bu tür hesap kitaplara gelemiyor, çarpılıyorsun ancak sonrasında düşünüyorsun.
İki çocuk sahibisin, hani olur da bir gün bir tanesi “anne ben eşcinselim” derse ne hissedersin, nasıl hareket edersin?
Türkiye gibi bir ülkede eşcinsel olmak çok zor. Onu zor günlerin beklediğini bildiğim için içim bir an için cız eder, doğruya doğru. Çünkü ben iki çocuğumun da mutlu olmasını isterim. Onun bana dürüst olmasını isterim, en önce bana söylemesini, çünkü o zaman ona destek olabilirim, onun hep yanında olacağımı söyleyebilirim. Aşık olsun, hayatında tutku, sevgi olsun da, tüm önyargıların üstesinden gelebileceğini anlatırım ona. Cesareti için onunla gurur duyarım. Bir gün aşık olduğunda elinden tutsun, tanıştırsın benimle, onun gözlerinde aşkın mutluluğunu göreyim isterim. Bu hayatta her tür kötülük sevgisizlikten geliyor, tahammülsüzlükten. Çocuklarım sevgiyi, aşkı iliklerine kadar hissetsinler de, kadın ya da erkek hiç fark etmez. Yeter ki sevecek, sevdiklerinin arkasında duracak kadar cesur olsunlar…
BU RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN GZONE DERGİ’NİN “EYLÜL 2016 ” SAYISINI AŞAĞIDAKİ BAĞLANTILARA TIKLAYARAK ÜCRETSİZ OKUYABİLİRSİNİZ…