Yılın sonuna doğru yaklaşıyoruz ve havalar içimizi dışımızı karartmak için kolları sıvarken güzel müzikten mahrum kalmıyoruz şükürler olsun.
Melis Güven’i dans pistlerine döndüren “Teslim Ol”u çok sevdim; prodüktör Eren Erdol ile birlikte benim bayıldığım dj ikili Disclosure’un kulvarına doğru yürüyen ve oradan süper gey/süper dans edilebilir bir sonuç alan havalı ikilimizi tebrik ediyorum.
Sena Şahin’in yenisi “Bana Yalanlar Söyle” bir önceki teklisi “Pusula” gibi hızla akıla kazınan melodi ve sözlere sahip; sadece kış için biraz geç kalmış; fazlaca (ve bayıldığım şekilde) günlük güneşlik bir şarkı. Dinlerken yerinizden kıpırdamama şansınız yok!
Gülçin Ergül’ün albümü “Davet”in birinci yılında gelen Genco Ecer imzalı “Birbirimize İyi Gelmiyoruz” seksi bir r&b denemesi. Bu tür zaten Ergül’e çok yakışıyor biliyorsunuz; bestesi vokal performansı adına şarkıcıyı çok zorlamıyor belki ama örneğin “The Boy is Mine” gibi derinizin altına girmeyi başarırken Ergül’ün şarkıyı kendi oyun alanına çevirmesi için yeterli özgürlüğü sağlıyor. Sevdim!
Warner Music Türkiye’nin Aleyna Tilki ve Edis’ten sonra bünyesine dahil ettiğini bildiğim üçüncü ‘act’ olan Selin (Geçit)’in ismini youtube’a yazdığınızda bi’dolu cover videosu çıkıyor. Dj ve prodüktörler ile işbirliği yapmış; bağımsız olarak da şarkılarını yayınlamış acayip yetenekli birisi Geçit. Kendi yazdığı ve Kerem Akdağ ile aranje ettiği bu ilk ‘mainstream’ pop-r&b işi kulağa gayet özenli ve modern geliyor. Selin’in kendini daha rahat hissettiği dilin İngilizce olduğunu ise hemen ilk dinlemede anlıyorsunuz.
Mavi’nin bizi yeni bir şarkı epeyce beklettiği ama buna değen “Umduğum Gibi”yi övmek istiyorum biraz. Alıştığımız Mavi şarkılarına göre daha az melodik, daha az serüvenli bir şarkı bu ama tahmin ediyorum ki “Umduğum Gibi”; Mavi’nin müzikal anlamdaki yeni rotasının habercisi. Öyle bir şarkı ki uzun zamandır açılmamış gizemli bir müzikli kutuyu açmış gibi hissettiriyor dinlerken; bir yandan da etrafta başka kutular var mı diye heveslendiriyor. Mavi’nin arzu yolunda bu defa her şeyin yolunda gittiği nefis sözleri üstüne Caner Karamukluoğlu’nun minimal elektro-pop düzenlemesi taç olmuş.
Ajda Pekkan’ın ’son’ albümü olduğu iddia edilen (ama haliyle inanasım gelmediği) “Ajda”dan söz edelim. Ozan Çolakoğlu prodüktörlüğündeki albümde beşi yeni olan altı şarkı ve bir de ekstra versiyon bulunuyor. Bu yeni şarkılardan Serdar Ortaç imzalı “Sadece” dışında hiç zayıf şarkı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Pekkan’ın bunca yılın ardından hala pop başyapıtı sayılacak şarkıları bulması (Şehrazat’ın “Bi’ Tık”ı); kendini bulduğu sözlerde kimsenin yanına bile yaklaşamayacağı bir gusto ile yorumluyor olması (albüm favorim Okay Barış imzalı “Mümkün Değil”) ve “Düşünme Hiç”i nihayet hak ettiği nefis hızlandırılmış aranjesinde tüm kariyerinin en iyi icrasını göstermesi bu albümün ağız açık bırakıp hayran eden tarafları diye düşünüyorum. Gülden Mutlu tarafından yazılan “Ölsem Unutmam”ı sözleri açısından Pekkan’a yakıştırmasam bile Pekkan için muhteşem bir vokal egzersizi olması açısından sevdim; akustik ve baharlık “Bilebilirsin”in ise hit olacağı garanti.
Son yllarda yaygınlaşan ve ‘cool’ olmaya çalıştıkça beni sıkan pop trendlerine var gücüyle karşı çıkan iki yeni şarkı ve şarkıcı ile devam edelim. Bunlardan ilki Aslı Ece Yılmaz ve prodüktör Tolga Görsev ile birlikte kotardığı “Seve Seve”. Bu şarkı bu yıl duyduğum en harika nakaratlardan birine sahip; Yılmaz ve şarkının enerjisi sanki 1999 yılına ışınlanmışız ve o zamandan bir Yonca Lodi şarkısı dinliyormuşuz etkisi yaratıyor. Tek itirazım; finale doğru gelen yarı konuşur gibi söylenen köprü bölümüne; o kısmı çıkarırsak elimizde mükemmel bir çıkış şarkısı ve çokça ümit vaat eden nefis bir yorumcu kalıyor.
Beste Özcan’ı keşfetmeme neden olan şarkısı “Bitmez”e de mutlaka bir şans vermenizi öneriyorum. Son derece etkileyici ve güçlü bir sese sahip olan Özcan’ın Berke Gökçe ve Semih Gönder ile birlikte yaptığı bu tatlı pop şarkısına grup müziği soundunu adapte etmesinden ayrıca keyif aldım. Bu, Gökhan Türkmen gibi müzisyenlerin çok başarıyla uyguladıkları bir tarz biliyorsunuz ve şarkısının sonuna doğru bir Ariana Grande ıslığı/çığlığı atıp kulağımızı iyice şenlendiren Özcan ve ekibinin de ondan aşağı kalır tarafı yok.
Harareti tavan yapmış yeni şarkısı “Her Yanım Beyaz” ile bana ‘bir an önce kar yağsa’ dedirtebilen tek kişi olan Esin İris’i ve bu yavaş yavaş yanan şarkıya katkıda bulunan Cenk Doğruyol ve aranjör Emir Özgören’i de mutlaka anmak lazım. İris, her zamanki gibi canının yapmak istediği müziği yaparken bunu kulağa başka bir alternatifi daha yokmuşcasına doğru şekilde aktarıyor. Burada da şarkının naif ve gitarlı başlangıcından Lana Del Rey’i kıskandıracak seviyedeki mutlak teslimiyet haline doğru o kadar güzel yol alıyor ki dinlerken karda çırılçıplak kalmaya gönüllü oldum ben mesela (+1 ile tabii).
Gelelim yılın en iyi ilk albümlerinden “KUYU”yu yapan Dilan Balkay’a. Kendisini henüz geçen yılki şarkısı “Parçalanmadan” ile keşfetmiştim ki bu ruh dolu ve su gibi akan albümle nasıl zevkli bir müzisyenle karşı karşıyayız gösterdi. Tüm şarkıların Balkay tarafından yazıldığı albümde düzenlemeler yine Balkay ve Onur Güney Kumaş tarafından yapılmış ve Balkay’ın enstrümanı trompeti kalbinin merkezine alan, The Internet’den Zero 7’a müzikal referanslarla dolu; hayatın kafa karışıklığını ve şirazesi kaymışlığını iyi etüt etmiş ama bu karmaşada kalbini koruması gerektiğini de öğrenmiş bir şehirliden macera dolu bir ilk proje ortaya çıkmış. “KUYU” açılıştaki modern chill-r&b “Sabaha Karşı”dan finaldeki 90’lar pop-rock “Yol Boyunca” da dahil hiç sıkmıyor ama albüm esasen, Balkay trompetine üflemeye başladığında kendi özünü buluyor gibi hissettiriyor. Bilhassa albümün yıldızlarından “Karanlığa Döndüğüm Gün”de bu etki tam olarak zirve yapıyor. Albüm boyunca “Hepsi Aynı” gibi gitar merkezli depresif emo şarkılarından “Nasılsa” gibi hüzünlü/seksi r&b denemelerine Balkay’ın şarkıcı ve müzisyenliğinin nasıl adapte ettiğine hayran olmamak mümkün değil sahiden. Bu esnada kendisi de “Yok”ta biraz eğlenmeyi ihmal etmeyip “Durmak İyi”de harikulade bir groove eşliğinde rastgele bir queer aşk itirafını yollayıveriyor boğazımızdan. Favorilerimden “Düş” ise sürekli değişen ve gelişen ama her dönemecinde keyif veren kurgusu ile albümün bir özeti gibi. Balkay ve ekibini bu taze başarıları için tebrik ediyor, devamını diliyorum. Siz dinleyiciler de bu ‘kuyu’dan korkmayınız, karanlık gibi görünse de dibi benzeri olmayan bir ferahlığa açılıyor.
Üç romantik prens ile bu yazıyı sonlandıralım bakalım. KÖFN’nin yarısı Salman Tin’in yeni solosu “Sen Uyurken” aranjör BKE’nin de etkisiyle ikilinin güneşli ama kalp parçalayan “Gitsin”ine puslu bir kardeş gibi konarken kulaklarımıza divane aşık Tin’in hacimli sesine tezat ‘uçuş uçuş’ sesiyle Sezer Koç’un “Partiküller”i güneşli ve flörtöz bir deneyim vaat ediyor. Koç, hem yazdığı sözler hem de aranje tercihleri ile hep nefes aldıran; tatlı ve aydınlık bir rüya etkisi yaratan şarkılar yapıyor, bende uyandırdığı hisleri seviyorum. Çok yoğun şarkılar yapan bir diğer divane aşık Ahmet Ali Arslan’ın “Çıplaktı Derede”si ise şarkıcının alıştığımız hipnotik yorumu ve gönül telinizle bir çocuk oyuncağı gibi oynayan buzuki, gitar, kopuz cümbüşü eşliğinde bir aşk masalı yaratıyor ve Arslan her kalbi çarpan ölümlünün içinde kalan o mühim soruyu soruveriyor: “Aramıyor musun sen de kendini bende?”.