MERT BELL YAZDI: EYLÜL’ÜN PIRLANTA ÇOCUKLARI

GZone müzik yazarı Mert Bell, Eylül ayında en sevdiği şarkıları ve şarkıcıları kaleme aldı.

Eylül ayı bir sürü yeni şarkının çıktığı bir dönem değildi belki ama şarkıların niteliğiyle beni en fazla mutlu ettiği aylardan biri oldu.

Ay, Aybüke Albere’nin “Balla”sı ile başladı. Albere’nin Edis’le birlikte yazdığı ve Serhat Şensesli tarafından aranje edilen bu şarkı, Albere’nin “Korkmam Ben” ile saptığı ‘yatak odası popu’ tarzından U dönüşü yaptığı tatlı, akustik ve bahara yakışır bir 90’lar pop kutlaması adeta. Şensesli’yi bu daha sakin tarzı da kaliteyle sunması; Albere’nin bal gibi sesini en oyunbaz haliyle dinletmesi ve Edis’in şarkı yazarlığının çeşitliliğini göstermesi açısından iddiasız belki ama doğru bir adım “Balla”.

Aynı hafta yayınlanan Hakan Kalgıdım’ın “Sevgilim”i ise şarkıcının sanki en eforsuzca yazılıp, söylenip, düzenlenmiş şarkısı; kulağı hızlıca yakalayıp kalçalarda hareket garantisi sunan bir iş. Aranjör Bilge Kağan Etil’in her dönemeçte başka bir sürprizle donattığı tropik esintili düzenlemesi şahane; Kalgıdım’ın en dudakları ıslak ve cazibeli yorumu baştan çıkarıcı. Sizi resmen değişmek yerine aynı hastalıklı aşka tutuklu kalıp, cayır cayır yanmaya ikna ediyor. Yanalım o zaman.

Aynur Aydın’ın Can Deniz Coşkun ve Ozan Bayraşa imzalı yenisi “Sor Gel”i de beğendim. Enteresan, Aydın’ın vokal tarzını bu şarkıda bu zamana kadar anlamsızca kıyaslandığı Hadise’ye ilk kez benzettim (hoş, Hadise de başka birine benziyor yeni şarkısında, oraya geleceğiz). Şarkının tekerleme gibi yazılmış nakaratı neredeyse halayı hatırlatan bir ritimle sunuluyor; normal şartlarda bu kulağıma hoş gelmezdi ama Coşkun ve Bayraşa’nın özenli işleri ve Aydın’ın şarkıyı sırtlaması ile tatmin edici bir pop-r&b denemesi ortaya çıkmış diyebiliriz.

Gelelim yılın en iyi şarkılarından biri olan “Nergis”i yapan Melis Yelman’a. Yelman, bu yılın başında kendisini keşfetmemi sağlayan “Sanma”nın sonrasında emin ve iddialı adımlarla ilerliyor. Narkissos ve Ekho’nun hikayesinden ilham alarak yazdığı bu şarkı bu sıralar duyduğum hiçbir şeye benzemiyor öncelikle. Yelman’ın ‘uçuş uçuş’ sesiyle yumuşak bir elektro pop şarkısı gibi başlayıp dans pistine baş aşağı bir dalış yaptıran “Nergis” hem aranjörü Görkem Arslan hem de bu dinamizm içine acayip bir yalnızlık hüznü sığdırmayı başaran Yelman için büyük bir başarı. İlk albümünü sabırsızlıkla bekliyoruz.

Düşün ve aisu ile olan ortaklıklarından bildiğim Min Taka, yeni alternatif pop/r&b akımının en orijinal işlerini çıkaran isimlerden biri. Kendisini solo olarak ilk defa yazacağım bu yeni şarkısı “AYIP!” ise en kulağa en hızlı yapışanı. Min Taka, Onur Ata Çeliker ve Arsan Salaryfar ile kotardığı “AYIP!”ı bir ‘kadın gücü’ şarkısı olarak tasarlamış. Alaycı ve asidik sözlerini savururken ‘feminen’likten ödün vermeyen yorumu ise çok doğru bir tercih olmuş. Popüler (ve alternatif) müzikte cinselliği ile barışık, derdini dosta düşmana rahatça anlatan müzisyenlere oldukça ihtiyacımız var çünkü.

Sonbahara uygun şekilde tempoyu düşürmek istediğinizde de şahane seçenekler var. Kalben’in harikulade bir dinginlikte ilerleyerek bir yalnızlıklık düşü içinde hipnotize ettiği “Bilmiyor İçim” ve Cihan Mürtezaoğlu’nun anadolu aşıklarını hatırlatan sözlerini bugüne kadarki en pop melodi ve aranjelerinden biriyle kusursuz harmanladığı “Bilmeden Güzel” bunlardan ikisi.

Geçen hafta çıkan sürpriz Melike Şahin ve Mert Demir düeti “Pusulam Rüzgar” ise bu iki yeteneği buluşturması açısından heyecan verici. Her iki ismin de damarları dikine kesmeye teşvik eden dramatik tarzlarının hastasıyız. Ancak “Pusulam Rüzgar” enteresan bir şekilde alaturka tuzaklarına hiç düşmeyen, örneğin 90’lardan harika bir ‘Mustafa Sandal slowu’nu günümüze getirmişsiniz hissini veren bir şarkı olmuş. Şahin’in sözleri elbette ki yer yer pek acıtıcı (“dikeni tel örgüye mecbur, hayaller cepte durur, doğuyor içime bir cesaret, hesabı bende kalır”) ama Demir’in çok atraksiyona ihtiyaç duymayan aranjesi üzerinde; sesleri beklediğimden çok daha uyumlu olan bu ikili adeta dinleyeni teskin ederek söylüyorlar şarkıyı, bitişinde alnınızdan öpülmüş gibi hissediyorsunuz.

Biraz da beni şaşırtanlardan bahsedeyim. Şimdilik bir kara kuyuya düşmüş gibi görünen Edis bunlardan biri. Emrah Karakuyu’nun radyo/sokak dostu pop-rep-arabesk şarkılarını bir süre daha söyleyecek gibi görünüyor şarkıcı. Yeni şarkısı “Arıyorum”da kadrolü aranjörü Ozan Çolakoğlu’nun da pop-rep-arabesk trendine düşmesiyle Reynmen ve Ebru Yaşar arasında bir yerlerden ses veriyor Edis ve bu bana tuhaf geliyor açıkçası. Şarkının aydınlık hislerle başlayıp nakarat ve ara melodide sinsi sinsi karanlıklaşan aranjesini çok da sevdim sevmesine (Çolakoğlu gerçekten vasat şarkılara sınıf atlatan bir müzik insanı) ama Edis’in sesinden değil maalesef.

Hadise’nin PUBG MOBILE için yaptığı yeni şarkısı “Coş Dalgalan”ı ise hiç sevmedim, bu şarkı bana daha önceki yazılarımda bahsettiğim Nova Norda’nın sürekli tekrar ettiği tarzını hatırlattı. Boş bir ‘güçlü kız’ mesajı veren sözlerini de beğenmedim. Dilerim Hadiseciğim güzel para almıştır bu projeden. Bir diğer sevmediğim şarkı da “Demo 2”nin şarkılarını çıkarmaya doymayan Sezen Aksu’dan geldi. İlk defa duyduğumuz bu yeni şarkılar arasında yazılmış en kötü ve dağınık sözlere sahip olan “Yandı İçim” melodik olarak da katiyyen heyecanlandırmadı beni.

Bunlara karşılık cover seçimleri ile beni heyecanlandırmayı başaran iki kişiden de bahsederek yazıyı tamamlıyorum. Bunlardan ilki yakın tarihli sayılabilecek bir Yıldız Tilbe şarkısı olan “Şivesi Sensin Aşkın”ı yorumlayan Güliz Ayla. Deeperise’ın yaptığı orijinal akışa sadık kalan ama yüzünü chill-house’a döndüren aranje gayet kaliteli olmuş, Ayla da zaten birinci sınıf bir şarkıcı; dolayısıyla Tilbe’nin savruk ve tutkulu yorumuna kıyasla daha cool ama çok daha dinlenebilir bir versiyon ortaya çıkmış.

Harika Avcı’nın “Alışırım”ını yorumlayan Mercan ise şarkının arabesk ruhunu dönüştürmek, değiştirmek için çaba sarf etmemiş. Ve iyi ki de etmemiş. Evet, Kaan İnceer ile birlikte hazırladıkları özenli altyapıda hem 80’lerin gazino soundunu hem de bugünü duymak mümkün ama enstrüman seçiminden Mercan’ın (beklenmedik seviyede) kendini kaptırmış yorumuna kadar her şey mis gibi arabesk kokuyor. Zaten kültleşmiş bir şarkı en iyi böyle yeniden yorumlanabilirdi sanıyorum. Mercan’ın korkusuz denemelerinin devamını gözlüyorum.