Türkçe rap patlaması, türkçe rap savaşları falan derken pop bu patlamanın altında kalmış gibi görünüyor bu yaz. Hem ortada dolanan “bu yaz popçular hit çıkaramadı lafları” hem de Gülşen, Edis, Murat Dalkılıç gibi isimler tarafından ertelenen albüm ve single haberleri bunu doğrular nitelikte.
Beni sorarsanız; (2017 yazı gibi) ne dinleyeceğimi şaşırmış değilim belki ama bu kuraklık yeni isimleri keşfetmeme neden olurken bir yandan az sayıdaki yeni şarkıya daha fazla kulak kesilmemi de sağladı (gerçi kimseyi kandırmayayım, bu ara en çok 2 yaz öncesinin Ebru Yaşar hiti “Nasıl Uyuyorsun”u dinliyorum, buradan hatırlamamı sağlayan Sam Smith’e selam olsun).
Enteresan şarkılar da çıkmıyor değil aslında. Mesela Mustafa Sandal’ın yenisi “Masum Gibi”. Emre Şakar’ın yazdığı şarkı Sandal’ın 90’lardaki popüler şarkılarının yürüyüşüne sahip ama Özkan Meydan ve Alican Özbuğutu ikilisi tarafından gayet günümüze uygun şekilde aranje edilmiş. Hit bir şarkı değil ama Sandal için olumlu bir hamle.
Derya Uluğ ve Asil Gök’ten şarkı alan Funda Arar ondan alıştığımızdan daha modern olmaya çalışan bir duruşla geldi karşımıza bu yaz. “Çık Aradan”ı dinlerken şarkıcının bir önceki buna benzer denemesi “Aşk Olsun” aklıma geldi ve maalesef onun çok daha iyi bir şarkı olduğunu anımsadım. Arar’ın yeni besteci ve söz yazarları ile çalışmayı sürdürmesi ve şarkıcılığının farklı yönlerini göstermeye çalışmasını oldukça takdir edilesi buluyorum. Kendisinin zaten kemikleşmiş bir hayran kitlesi var, bu küçük denemelerle oraya eklemeler yapıyordur diye düşünüyorum.
Emir’in yeni şarkısı “Aynen Devam”ı ise sevmedim, yavan buldum. Bu, Firewater grubunun “Electric City” şarkısının coverı imiş meğerse, orijinalini dinledim ve onu da yavan buldum. Emir’in her yaz çıkardığı çıkkıdı çıkkıdı şarkılardan da bana biraz gına geldi sanırım, onların yerine “Mevsim Sonbahar” ya da “Sevgilim” gibi daha mesafeli şarkılarını tercih ederim.
Türkçe popun bir zamanlar tüm umutlarını bağladığı ama bir tv kişisine dönüşmeyi tercih eden Murat Boz da şu sıralar alevlenmiş şarkı yazarı Fikri Karayel’in kucağına düşenlerden. Yeni şarkıları “Aşk Bu” dinledikçe kendini sevdiren, minimal bir elektro-pop şarkı. Boz, büyük hitler peşinde değil belki artık, bilemiyorum. Eğer öyleyse de bunun sağladığı yaratıcı özgürlükle daha alternatif ve özgün şeylere imza atmasını bekliyorum. Bu şarkı kesinlikle kötü değil ama aşırı abartılmış videosu için yaratılmış bir soundtracke benziyor şu haliyle. Belki de Murat Boz yalnızca gösteriş yapmak istiyordur.
Sürekli gelişme gösteren ve ortalama üstünde işler çıkaran İlyas Yalçıntaş’ın “Kirli Kadeh”i bu yazın en sevdiğim şarkılarından oldu. Yalçıntaş, ondan bekleneni yapmayarak romantik şarkıların gitarlı prensi olmayı reddetti ve zaten oldukça kendine has olan sesi ve stili sayesinde zamanla daha fazla öne çıktı. Yalçıntaş’ın şarkılarının pop-house bir aranje ile de bal gibi gidebileceğini gösteren Aytaç Kart’ı serin ve akıcı kompozisyonu için tebrik etmek gerek. Yalçıntaş’ın akılda kalıcı ve hatta bir parça şok edici söz (“kirli bir kadehle her yerine birden dolsam ne olur?”) ve melodi yazma konusundaki yeteneği malum zaten.
Bir diğer yetenekli kişi Sıla ise son albümünü EP’lere bölerek paylaşmayı uygun görmüştü hatırlarsanız. Yıl başındaki “Acı”nın ardından bu kez daha güçlü bir üçlemeyi barındıran “meşk” (bu kez nedense her şarkı ismi tamamen küçük harflerle stilize edilmiş) ile döndü şarkıcı. Bir önceki çıkış şarkısı “Sabır”ı ‘alıştığımızdan daha pop’ diye eleştirenler olmuştu, sanıyorum “karanfil”i de ‘hep aynı Sıla’ diye eleştirenler vardır. Ben bu iki şarkıyı da çok seviyorum. Her ikisi de kalbe dokunan, çok süsü olmayan şarkılar. “meşk”teki diğer iki şarkıdan “haytalar dükkanı” zaten daha isminden benim için 2-0 yenik başladı ve dinlerken de pek bir ilerleme kaydedemedi (Sıla’dan illa bir meyhane şarkısı açacaksam bu şarkının alternatifi pek çok). Son şarkı olan Sezen Aksu imzalı “zeybek” ise resmen imdadıma yetişti. Tam anlamıyla klişe bir Aksu şarkısı olan (ve haliyle bayıldığım) “zeybek” bana Sıla’nın neden daha önce bu isimde bir şarkısı olmadığını da sorgulattı (sizce de garip değil mi?).
Taze isimlerden Nova Norda ise ilk albümünü dolduracak sayıda şarkı çıkarmaya devam ediyor. Yeni şarkısı “Kuzeye Kaç!” yine çok enteresan bir deneme. Nova, Türkçe sözlü olarak icra edilmesi çok zor tarzda bir müzik yapıyor ve nasıl beceriyorsa bunu son derece kazasız belasız hallediyor. Üstelik ortaya çıkan şarkılar son derece çarpıcı ve kulağa yapışan işler oluyor. “Kuzeye Kaç!” şarkıcının kelimeler üzerinde seksice kayarak söylediği, yer yer nefes nefese kaldığı, Türkçe popun içine hafif dozda Depeche Mode kaçırdığı yazlık bir “bop”.
İlk şarkısı “10:50”yi yayınlayan Seda Erciyes’e de dikkat çekmek isterim. R&B türkçe sözlü olarak zaman zaman denenen bir tür olmuştur ama çok fazla akılca kalıcı örneği yok maalesef. Erciyes’in kendi yazdığı sözler de zaman zaman İngilizce’den çevirilmiş hissi veriyor belki ama bütününde hem vokal performansı hem de şarkının prodüktörü Flytones’un trap etkileri hissedilen düzenlemesinin etkisiyle farklı ve tatmin edici bir dinleme sunuyor.
Bir diğer yeni keşfim Lin Pesto ise 80’ler filmlerinden fırlamış gelmiş hüzünlü şarkıları ile bu yazın en güzel sürprizlerinden biri oldu. Lin Pesto’yu hemen googleladım ve daha önce yayınladığı bir çok cover olduğunu gördüm ama coverların hiçbiri kendi şarkıları kadar güçlü değil kanımca. Mabel Matiz’in “Maya”sında da nefis işlerine imza atmış olan aranjör Taner Yücel’in kotardığı EP “Son”a (ama bilhassa favorilerim “Bu Partide Yalnızsın” ve “Kolay Değil”e) mutlaka kulak veriniz derim. Lin Pesto’nun samimi ama çoğu son derece iç karartıcı sözleri Hülya Avşar ya da Banu Alkan misali kırık kalbimle lüks yatımda güneşleniyormuşum hissi yarattı bende ve tahmin edersiniz ki bu çok sık daldığım bir hayal olmadığından bu yeni ve yetenekli ismi hafızama yazıverdim.
Son dakika notu: yazının başlığını doğrularcasına Hadise, Ozan Çolakoğlu ve Gülşen ile yaptığı yeni şarkısı ile ortamların gazını bir süre alacakmış gibi görünüyor. “Geliyorum Yanına” devrim niteliğinde bir iş değil (bir Fanta şarkısından söz ediyoruz nihayetinde) ama hem Hadise’nin enerjisi çok iyi hem de şarkının herkesin hissettiği tepinme açlığını giderecek kuvvetli bir akışı var. Yalnız daha kuvvetli olan İstanbul’da olmadığım için kaçırdığım Hadise’nin Harbiye Açıkhava konseriydi galiba. İzlediğinim ufak görüntülere ve aldığım yorumlara göre standartların oldukça üstünde bir konser izletmiş şarkıcı. Diliyorum ki önümüzdeki aylarda tekrarlanır ve izleme şansım olur.