ÖZEL RÖPORTAJ: MERT DEMİR

Son yıllarda Türkçe pop müziğine elektronik bir soluk getiren, duygulu sesiyle bizleri mest eden Mert Demir ile GZone ekibinden Mert Bell söyleşti. Gelin Mert Demir'i daha yakından tanıyalım.

Seni 2017’de, yayınladığın ilk şarkın mıydı bilmiyorum, “Uyan” ile tanımış oldum ve o zamandan beri yaptığın müziği büyük bir ilgiyle takip ediyorum. Peki sen ne zamandan beri müziğini yapıyorsun, hikayeni biraz başa alalım mı?
Genelde bu soruya daha felsefik cevaplar veriyorum ama bu sefer öyle yapmayacağım. 15yaşımdayken annemin aldığı bir gitarla beraber elimde olmayan bi şekilde müziğe yoğunlaştım. Bu durum lisede sınıfta kalmama bile sebep oldu. Onun öncesinde hayatımda müzik yok muydu? Tabii ki vardı ama herkesin ki kadar. O hediyeyle beraber işler değişti.


Aslında senin bir de “O Ses Türkiye” maceran var. Hangi motivasyonla gittin oraya ve bittiğinde neler oldu? Yarışmaya 19 yaşımda katıldım. Hayatımdaki büyük tecrübelerden birisi. Bir arayış, yardım, ben de burdayım deme şekliydi. Her insan o yaşlarda kaybolmadan ya da kaybolmuş bi şekilde geleceğe açılan bir kapı arıyor. Bu arayışın sonucu oraya katılmak oldu. Yarışma sürecinde ve bittikten sonra belli bir dönem çok fazla teklifle karşılaşıyorsun tabii ki ama benim isteğim yarışmanın hemen ardından bir albüm yapmak değildi, ben konuya tam anlamıyla hakim olmak istiyordum, ki bunu ilk albümümü yarışmadan 6 sene sonra yapmamdan anlayabiliriz 🙂

Şarkılarını genelde kendin yazıyor ve yine kendin aranje ediyorsun. Tüm bu yaratım süreci sende gelişiyor? Yazdıkların illa yaşadıklarından mı geliyor? Yoksa, kafadan atıyorum, sevdiğin bir beat üzerine şarkı yazdığın da oluyor mu? Sürekli değişiyorum bu yüzden şarkı yapmakla ilgili bir metod söylemek çok zor fakat bir hayli metod denedim. Benim fikrim dönüp baktığınızda arkasında durabileceğiniz bir eser yapma yoluna giden metodu bulmalısınız. Prodüksyon aşamasının her noktasında varım, benim mutluluğum oralardan geçiyor. 


Yıl başından yayınlanan ilk albümün “Bak Kollarım Burada”nın oluşum sürecinden bahseder misin? Ne noktada “tamam bu şarkılar albüm olacak” dedin? Ortaya çıkan işte ne kadar yaratıcı kontrole sahiptin? Metodla ilişkili bir soru oldu. Albümü yaparken asıl düşüncem şarkıların yaşamasıydı. Şarkıların kendi aralarında müzikal-lirikal olarak birbirini tutması ve ortalama aynı şeylerden bahsetmesinden çok, yaşaması ve bana bişi hissettirmesiyle ilgilendim. Herbirinin içinde somut anılar var. Bu özelliği kazandıramadığım hiçbir şarkıyı albüme koymadım. Albüm ne yaptığını bildiğin bir noktada yapılması gereken birşey gibi geliyor bana, çünkü bilinçsizce yapılan bir albüm ilerleyen zamanlarda özellikle psikolojik olarak ayak bağı olabiliyor. Bu noktayı geçtiğimi hissettiğimde albüm yapmalıyım dedim.


Albümünde çok ilgi gören parçalardan biri “Beyaz Giyme” türküsünün yorumu, bu ve diğer yaptığın şarkılarda da anadolu-arabesk etkilerini elektronik müziğe yedirme arzusu hissediliyor. Bu füzyon en başından kafanda tasarladığın bir şey miydi yoksa şarkılarla birlikte organik olarak mı ortaya çıktı? Ben bir füzyonun içine doğdum zaten. Kendi tercihimle olan bir şey değil. Belli bir yaşa kadar büyüdüğüm yer, arkadaşlarım, ailem ve kendi kişiliğim alttan alta hep çatışma içindeydi. Bu çatışma sen istesen de istemesen de ortaya bi füzyon çıkarıyor. Yani kısacası Bağcılar’da doğup büyüdüysen arabeskten kaçamazsın. Ancak kendini kandırabilirsin.


Instagram hesabından anladığım kadarıyla vaktini sıkça stüdyoda geçiriyorsun. Bu sürekli şarkı hazırladığın anlamına mı geliyor? Birçok anlama geliyor aslında. Kendimi uzun bir süredir stüdyoda geliştirmeye adadım. Birçok önemli albümü prodüksyon aşamasında inceleme fırsatı buldum. Bazılarında görev aldım. Stüdyo benim için karşılığınının madden hiçbir şekilde ödenemeyeceği büyük bir okuldu.

Sahnede olmak ve şarkıları videolarla görselleştirmek; bunlar senin için ne anlam ifade ediyor? Şarkıların gerçekleşmesi için bunlar gerekli mi? Sadece benim için değil tüm şarkıcılar, sanatçılar, müzisyenler için görsel dünya çok önemli. Bunu nekadar başarabiliyoruz orası tartışılır çünkü önem sırasında oraya gelene kadar birçok şey zaten sıkıntılı ilerliyor. Örneğin şarkıyı yapmadan onun görsel dünyasına geçemeyiz. Benim gözlemlediğim biz daha birincil görevimiz olan şarkıyı yapıp bitirme konusunda sıkıntılar yaşıyoruz.


Bu yıl dinlediğim en hırpalayıcı şarkılardan biri olan “Benden Kimseye Hayır Yok”tan konuşalım. Sana ne bu şarkıyı yazdırdı merak içindeyim 🙂 Bu şarkı yeni albümün öncüsü mü yoksa bir ara proje mi? “Benden Kimseye Hayır Yok” şu ana kadar yapım-yayın arası en kısa süren şarkım. Her şey bir anda oldu. O an hissettiğim şeyleri tam olarak kağıda döktüm piyanonun başına oturup bir kere söyledim ve video çekip youtube a koydum. Bu yüzden en gerçek şarkılarımdan biri. Albümün habercisi bir single değil tamamen gelişine yayınladığım bir şarkı.


Müzik dışında uğraşların var mı? Günlük rutininde seni neler mutlu ediyor? Uzunca bir süredir müzikle yatıp kalkmış olmanın verdiği dönemsel bir yorgunluğun içindeyim o yüzden şu sıralar müzik minimum müziği besleyen herşey maksimum durumunda. Film, kitap, partilemek, ailemle vakit geçirmek gibi gibi


Türkiye’de LGBTIQ hareketinin gidişatı, kat ettiği yolla ilgili ne düşünüyorsun? Kendi sektöründeki homofobi ve cinsiyetçilikle ilgili özeleştiri yapabilir misin? Sektörel bazda bakmak belki biraz yanlış olabilir. Ben genel sorunumuzun tahammülsüzlük olduğuna inanıyorum. Farklılıklar yenilikleri, yenilikler kendini keşfetmeyi, kendini keşfetmek bu dünyada ne yaptığını, ne işe yaradığını anlamana yardımcı oluyor. Özgür olmanın tanımını yanlış öğrettiğimiz için herkes kafasındaki kendi özgürlüğüyle ilgilenip başkasının özgürlüğünü önemsemiyor. Tüm farklılıklara saygı duyduğumuz, özgürlük anlayışını öğrendiğimiz, hep beraber mutlu mesut yaşadığımız günlerin gelmesini diliyorum.