Nomadland gösterdiği şey ile hissettirdiği duygu ve yaydığı enerji arasında seyirciyi salındıran, zihnimizi ise dolandırmadan bulandıran bir film. Bu aralıkta salınarak yakaladığımız şey ise doğrudan ve gerçek. Bu gerçeklik filmin duygusal deneyimiyle, öznel yaşamlarımızın yersiz-yurtsuzluğunun her imgede ve her karede örtüşmesi, yer yer çatışması ve hatta uçucu bir şekilde de olsa bağlanmasıyla ilgili.
Ki bu filmi çok önemli yapan şey; bağlanma fikriyle kurduğu kaçıngan ilişki. Bağlanamama üzerine bir hikâyeyi seyirciye bağlayabilen bir anlatı düşünün. E tabii ki de bu çelişkiyi başaran film iyidir. Bu yüzden filmi okurken ister istemez bağlanma biçimlerimiz üst bir tema olarak kurgulanıyor ve ona eklenen göçmenlik -göçebelik, yasam ve olum gibi ikilikler etrafında mübadele ve ekonomi alanı kendiliğinden açılıyor. Bu alanda ise neye bağlanmak istersek, o şey hızla kendini kapatıyor. Bu yüzden Nomadland daimî bir ayrışma -içerme sureciyle isliyor.
Bu surecin ilki göçmenlik. Göçmenlik bir kurgudur, sistematik bir aklin sonucudur. Bir kimlik, devlet ya da güç, daha doğrusu merkezi olan üzerinden bu kurguya dahil olur, göçmenliğin kendisini zaman zaman kimliklerimize sabit kılarız. Fakat Nomadland Amerika fikri üzerinden göçmen olana yaklaşacakken, dur diyor. O is öyle değil diyor. Göçmen kategorisindeki sinsi ve planlı hali açık edip, kamerasını göçebe platosuna doğru sürüyor. Göçebe olandaki merkezsiz, salınan ve kaygılı varoluşun izinde bakıyor bağlanmaya. Sırf bu ikilik üzerinden seyircisini çatışmaya soktuğu için bile bir şeylerin ödülünü hak ediyor. Kamerasını dahi göçebe bir estetikle bu fikir üzerine kurduğu ve bicimle içeriği neredeyse sıfırladığı için… Ödüle bağlanmayan ama daha da çok ödülü hak eden bir film olmayı başarıyor.
Yine fona yerleştirdiği tekno-feodal (Amazon isçiliği) bir merkezlilik ve güvencesizlik içinden kurduğu issiz ve kaçıngan hali gündelik-politik bir imkana dönüştürebiliyor. Üstelik bu imkân Amerika gibi çok büyük bir kıtada, ona sahip olmakla onun ortasında kala-kalmak arasında beliriyor. Bu aralıkta iki ölçek var; ölüm ve kalım. Ölmemek için güvencesiz bir yaşamın ekonomisine eklenen karakterin yasamamak için ölümcül bir duygusal mübadeleye girmesi! Rastlanır gibi değil. Bu ilginçlikte nekro-siyasete giden bir yol da nihilizme eklenen deli bir cesaret de belirebilir. Çünkü film merkezi gibi görünmeyen ama çok merkezi, şeffaflık iddiasında bulunan ama çok dogmatik bir ekonomik düzen içerisinden çok güçlü ve bir o kadar duygusal bir iddia da bulunuyor.
Bu her filmin kar değildir. Hele ki bu çelişkili duruma eklenen dokümanter estetiği iddia ettiği duyguya giydirerek, en bağlanılamayacak yerlerden seyirciyi filme ve hikâyeye kaygılı bağlandırmak (bence) estetik ve politik aktivizmdir. Çünkü her gün hepimiz bedenimize, toprağa, islerimize, ülkeye, millete vs bir bağlanıp bir kaçınıyoruz. Bunun farkında olmadığımız için de zihinsel cevrimde anksiyete nöbetlerine ve panik ataklara bağlanıyoruz. Çünkü prekarya çağında işsizliği, yersiz yurtsuzluğu, göçebeliği, belki ölümü ve hatta seyircinin yabancılaşan turist bakisini örgütlemek asla kolay değil.
Birkaç kaçıngan kamera hareketiyle, -çerçevelediği imgeyi temsil etmeme iddiasıyla- onu kendi varoluşuna ve akışına bırakan Nomadland psikolojik dizicilik çağında psikolojinin kendisiyle aşık atıyor. İmgeyi, görüntüyü, hikâyeyi travmatik bir yasama sabitlemek yerine, seyredeni deneyime çağıran, seyirciyi de kurduğu şeyle kendisi arasında salındıran bir öz bakim sureci bu. Böylece psikolojik kısır döngü ekolu ve ona eklenen anksiyetik haller seyircinin bağlanma deneyiminde bağlanmanın kendisiyle çözülüyor. Bu yüzden de kalıcılık ve geçicilik, varılan yer ve son noktaya değil, ikisi arasında salindiğimiz bir deneyime dönüşüyor.
E peki bu film bize ne yapacak, bu güçlü salınma haliyle seyirci neyi başaracak?
Ben şahsen, dünyaya fırlatılmış olmanın farkındalığıyla beliren ve aniden gelen o yalnızlık hissiyle baş ederken Nomadland i düşüneceğim bundan böyle. Bir film geleceğinizi örgütlüyorsa iyi bi filmdir diyerek, bunu önereceğim.
Filmin hatırlattığı ve Nomadland ile kuzen diğer öneriler; American Honey (2016) ve Tiger King (2020).