SANSÜRE VE YASAKLARA KARŞI: BOĞAZIÇİ ÜNİVERSİTESİ LGBTİ ÇALIŞMALARI KULÜBÜ

Gerici basının yaptığı provokasyonlarla engellenmeye çalışılan Boston’s Gay Men’s Chorus konserine, engelleme çağrılarının geldiği ilk günden beri şiddetle sahip çıkan Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ Çalışmaları Kulübü’nün katkılarıyla bu etkinlik 27 Haziran günü Boğaziçi Üniversitesi-Güney Kampüs’te ücretsiz olarak gerçekleşecek.

Bu gruptan Beren Azizi ile söyleştik ve merak edilenleri sorduk…

– Grubunuz ne zaman kuruldu ve neyi amaçlıyorsunuz? Kaç kişiden oluşuyorsunuz?

Grubumuz şu an resmi bir öğrenci kulübü, bu aslında çok yeni. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında resmi kulüp olma başvurusunda bulunduk. Bu başvurusan önce yaklaşık 6 ay kadar tüzük yazımı ve usul tartışmaları yürüttük. LGBTİ hareketinde örgütlenme her zaman resmi yollarla olmak zorunda değil ve ayrıca resmileşmenin birçok getirisi olabileceği gibi sizi sisteme entegre eden (ki bu sistem hepimiz biliyoruz ki aslında heteroseksist bir sistem) zorlayıcı sonuçları da olabiliyor. Uzun süre bu tartışmaları yürüttükten sonra bir tüzük yazdık ve dediğim gibi 2014 yılının Kasım ayında resmi başvuruda bulunduk. Çok yeni olmakla birlikte resmi başvurumuz olumlu sonuçlandı ve artık resmi kulüp statüsündeyiz, bir buçuk dönemlik her yeni kurulan kulübün girdiği bir süreçteyiz. Sorduğunuz soruya tekrar dönersek resmi olarak bir aydan kısa bir zaman önce kurulduk diyebilirim; ama aslında Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde LEGATO’dan LuBUnya’ya kadar uzanan on yıldan fazladır devam eden bir örgütlenme tarihi söz konusu. İkinci sorunuza gelirsem, biz on iki kurucu üyeden ve bu kurucu üyelerden oluşan Yönetim Kurulundan oluşan; bu üyeleri hariç toplamda aslında yüz kişiyi aşan üyesi olan bir öğrenci kulübüyüz. Çok yeni bir kulüp olduğumuz için bu on iki kurucu üye ve yaklaşık yüz kişilik diğer üyeler kemik/taban kadro diyebiliriz, yani gerçekçi bir sayıyı ancak bir iki yıllık aktifleşme sürecimizide verebiliriz. Ayrıca LGBTİ örgütlenmelerinde lobi ve organik bağ aslidir; yani ulusal ve uluslararası aslında resmi üyemiz olmayan; ama bizi tanıyan bir çok LGBTİ ve kadın örgütlenmeleri/dernekleri vardır.

 

– Boston’s Gay Men’s Chorus konserinin başına gelenleri ve yürütülen negatif kampanyayı biliyorsunuz. Neden bu konseri sahiplenmeyi amaçladınız? Bu konserin gerçekleşmesi bir gurur meselesi haline geldi sanıyoruz.

Koro hakkında yürütülen nefret kampanyasını ilk günden beri gözlemliyor ve raporluyoruz. Konseri tüzüğümüzde de sabitlediğimiz homofobi/cinsiyetçilik karşıtı mücadele eden bir kulüp olduğumuz için sahiplendik öncelikle. Sonrasında da nefret suçlarının bu gibi yollarla meşrulaşmasının önüne geçmek için alanı bırakmamak adına sahiplendik. Onur meselesi kısmına gelirsek, “pride” kapsamında bir onurdan söz edebiliriz. Bu konserin yasaklanması, sansürlenmesi ve hele ki bu sansürün bir nefret kampanyası sonucu gerçekleşmesi örgütlü faşizmdir ve her bu işleri bilen bilir ki bu gibi kampanyaların sonucu nefret suçlarının artması, daha da kötüsü meşrulaşmasıdır. Bunun önüne biraz olsun geçmek için varız.

 

– Konserin gerçekleşmesi için hangi oluşumlarla ne gibi kontak kurdunuz? Nasıl bir süreç yürütüldü?

Konserin gerçekleşmesi için öncelikle, ilk basın açıklamamızda, yani konserin sembolik de olsa okulumuzda gerçekleşebileceğini duyurduğumuz açıklamada hiçbir kurum ile kontak kurmadık. Biz özerk bir üniversitenin özerk bir kulübüyüz. Bu çağrımızın koronun yönetiminde kucaklanmasından sonra, organizasyon şirketi ile ayrıca kontak kuruldu. Bundan sonrası bürokrasi. Bu kısımla ilgilenen kulüp üyelerimiz süreci yönetti. Bizler yeni bir kulüp olmamıza rağmen aslında başka başka lgbti örgütlenmelerden gelmiş olmamız, oralarda çalışmış olmamız sonucunda tecrübesiz değildik ve organizasyon konusunda avantajlıydık. Tamamen herkesin yoğun çabası ile koordineli bir şekilde yürütülen bir çalışma ile gerçekleşiyor bu konser.

– Başka bir üniversite rektörü bile Boğaziçi’ni hedef aldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İstanbul Medeniyet Üniversitesi rektöründen söz ediyorsunuz. Bu konuda ilgili üniversitenin sosyoloji, psikoloji bölümleri ile tıp ve hukuk fakültelerine çağrıda bulunan detaylı bir açıklama yazdık. Evrensel standartlarda kabul gören, üretim gerçekleştiren her tıp fakültesi ve psikoloji bölümünün asli kitabı DSM 5’tir. Bu kitabı kabul etmeyen, reddeden, eğitimini buna göre sürdürmeyen hiçbir üniversite kabul görmez. Bu röportajı okuyan ilgili bölümlerin akademisyenleri de çok iyi bilirler ki DSM 5’e göre eşcinselik bir “sapkın eğilim”,”cinsi sapıklık” değildir, heteroseksüellik gibi yalnızca bir cinsel yönelimdir. Dolayısıyla rektörün açıklaması bilim dışıdır, terk edilmiş, yanlışlığı defalarca ispatlanmış, tıpta ve psikolojide kesinlikle yeri olmayan bir bilim dışı iddiadır. Herkesten önce o üniversite, rektörlerinin yaptığı bu açıklamanın bilim dışı olduğunu söylemekle tarihi açıdan sorumludur. Hukuki ve sosyolojik açıdan da nefret söylemi üretildiği açıklanmalıdır, bu gibi açıklamaların bedeli akademik kurumlar için ağır olur. Akademik itibarsızlık her şeyden evvel o üniversitenin öğrencilerine haksızlıktır. YÖK’un, Erasmus’un bu konularda tavırları nettir. Bir rektör yüzünden kimse ağır bedeller ödememeli. Hedef gösterilenler buna dahil. Akademiyi sorumluluğa davet etmek dışında henüz bir tepkimiz yok. Bekliyoruz.

 

– Kötü niyeti olan herkes konserin “sponsoru” kim diye soruyor? Sandığımız gibi yüksek bir bütçe gerekti mi? Bu nasıl karşılandı?

Sanırım konserin ücretsiz olması sponsor sorularını gündeme getiriyor. Onlarca ücretsiz konserin gerçekleştirildiği bir ülkede sadece bu konsere yönelik bir sponsor avına çıkmayı gene homofobik aklın uzantısı olarak okuyorum. Azıcık organizasyon işini bilen insanlar ya da azıcık hukuk bilen insanlar bir konseri durduk yere, ortada onca anlaşma varken iptal etmenin bedelinin de olacağını bilir. Kendi keyfi dünyalarımızda yaşamıyoruz, insanlarla/kurumlarla hukuki düzlemle sözleşiyoruz. Sözleşmeyi fesih denilen olgu da haklı ve belirlenmiş sebeplere dayandırılmalıdır ve homofobi haklı bir sebep değildir. İkinci sorunuza gelirsem ben artık yüksek bütçeden ciddi anlamda yüksek anlamlar çıkarıyorum, ülkede malum yüksek bütçenin artık ucu bucağı yok. Bizimki diğer yüksek bütçelerin yanında çok küçük kalacaktır diye tahmin ediyorum.

GZone Özel Röportajı:Murat Renay