TUĞBA BADAL YAZDI: RUHUN NE KADAR MUTLUYSA BEDENİN DE O KADAR MUTLU!

GZone Dergi'nin yeni isimlerinden Tuğba Badal, blogları ve Hürriyet Kampüs'teki yazılarıyla dikkat çeken bir isim. Badal, GZone için özel olarak kaleme aldığı yazısında cis & hetero kadınların LGBTİ bireylerle olan ortak bir sıkıntısına değindi.

Tutsak bedenlere hapsolmuş özgür ruhlarımız mutsuz. Peki siz öyle mutlu musunuz?

Cis ve hetero bir kadın olarak eşcinsel dostlarımdan farkım ne ki? Onu giyme, bunu giyme! Öyle deme, böyle söyle işkenceleriyle önce ruhlarımızı sonra bedenlerimizi öldürüyorlar. Biz o ölü ruhlar derneğinden kendimize direne direne hala mutluluklar çıkarıyoruz ve bazıları evet bundan acayip rahatsız oluyorlar! Olsunlar efendim. Canımızı sıkanın canı sıkılsın. Bedenimin ve ruhumun özgürlüğünde gözü kalanın iki gözü birden çıksın. Bırakın da yaşayalım artık! Bir bıraksaydınız birlikte ne güzel yaşardık!

Kadın olmak maddi manevi bitirdi beni son beş yıldır. Şort giydiği için tekmelenen, gecenin bir vakti ne işi varmış sokakta diye tecavüze uğrayan, yetmezlerden cinayete giden, kılığıyla kıyafetiyle beni öldürdüğü için iyi halden indirim alanlar yüzünden beş yıldır taksiye verdiğim paralarla ev araba alır, arsalara yatırım yapardım. Maneviyatını birazdan söyleyeceğim zaten. Maddi olarak yıkıma uğramış hesaplarımı temizlemek için gece gündüz çalışmamı da haneme “ölür bu” diye yazarsak, ben ne zaman sevişeceğim ayol diyorum. Baskılarınızdan bana kalan birkaç saat içinde de valla halim kalmıyor hiçbir şeye. Hadi sizin için sevişme kelimesinin üzerini ahlakla çizeyim, aşk bile yok be! Çok aşktan cinayete kurban gidenleri saymıyorum bile…

Biz ne kadar farklıyız sizden? Neyi sevmiyorsunuz bizde? Ay çok özür dilerim. Siz sevmeyi öğrenememiştiniz değil mi anneden!

Ben kadınım. Seni dünyaya getiren anneden tek farkım henüz dünyaya bir evlat getirememiş olmam. Getirirsem ne olacak? Senden olan da benden olana zulüm edecek üç günlük dünyayı. 

En son ne zaman bir çiçeği kokladınız diye dünyanın en klişe sorusunu sorsam sana, “Kadınlar Çiçektir” başlıklı Mart kutlamalarını açarsın ama Nisan ayında otuz kadının öldürüldüğü haberlerine kulak asmazsın. İşin gücün vardır tabi senin. Kim uğraşacak benim saçımla başımla, eteğimle nakışımla. 

Hak hukuk aramaktan yaşayamaz olduk hayatı. Elimde birayla İstiklal’de salına salına neden gezemediğimi söyleyin bana! Ay alkol ağır oldu tabi buraya. Durun şöyle değiştiriyorum; eli elimde sevgilimle salınarak neden gezemiyorum İstiklal Caddesi’nde? Ah, sevgili demişim. Elimde çantamla, salına salına, neden gezemiyorum ben sokaklarda!? 

Çok haklısın. Kadın olmak benim hatam. 

Ama canın isterse gelirsin yanıma. Heh, işte o zaman yediğinde çantayı kafana, kırıldığında o bira kafanda, giydiğim mini eteğin güzelliğinden, bacaklarımın kusursuzluğundan iyi hal indirimi alırım inşallah! Ay hadi inşallah be!

Tuğba Badal

Kadın olarak ben mi sadece? Eşcinsellerin yaşadıklarının benden farkı nedir? Senin gözünde onun da benim de yerim aynı değil mi? Senin gözün kör olsun be adam, daha ne diyeyim!

İşte böyle böyle öldürdünüz o sevgi dolu ruhlarımızı. Sevgi? Ay onu da ben öğretmeyeyim artık sana ya! Ruhlarımız ölünce tadilata giren bedenlerimiz aradığı teması bir türlü bulamadı. Direnmekten, isyan etmekten, kendimi kollamaktan (ah şuraya terbiyesizce yazabilseydim keşke kelimelerimi, hem sen de daha iyi anlardın!) çalışmaktan vallahi yorgun düştüm. Bedenim ne kadar özgürse ruhum o kadar özgür! Ruhum ne kadar özgürse bedenim öyle tutsak ama senin dünyanda! Benim dünyamda etekleri zil çalıyor ruhumun. Benim dünyamda fırsat buldukça öpüyoruz sevgiyi. Ve sen hiç dokunamayacağın, asla hissedemeyeceğin bir duyguya düşman oluyorsun. Sen de haklısın, çünkü ben senin gibilere hiç dokunmayacağım. Senin gibiler benim bedenime dokundukça kusacağım. Senden tiksindiğim için beni daha da çok sevmeyeceksin ve lütfen sen beni sevme zaten! Çünkü bir sabah vakti, market alışverişimden dönerken öldürülmek istemiyorum sokağın ortasında. 

Bedenimi korumaya çalışmaktan ertelediğim aşklarım var benim. Birini sevmeyi ve çok özlemeyi erteleyeli çok oldu. Ne biçim seviyorsunuz siz be! Birini sevsem suç, sevmesem ölüyüm zaten. Kadınlığımı unutturdu bana kabuslarınız. Elimde tesbih, bacaklarımı yaya yaya oturmadığım kaldı metrolarda, sokaklarda. Eteğimi elbisemi giymeyeli içine de giremez olmuşum. Hayır, halı sahadaki maçınıza çağırsanız öyle abes kalmayacak artık. Bıktım! Dönüyorum ben kadınlığıma. İstersen sev, istersen öldür. Özlediğim be kadifeden çiçek desenli mini eteğimi. Giyeyim de gör bakalım. Öldükçe doğmayacak mıyım dünyana gör!

Biz birbirimize yeteceğiz bu dünyada. Size söylüyorum, hey biz! Ruhlarımız öldükçe bedenlerimiz mutlu olamıyor. Şiirlerimizde orgazm taklidi yapmaktan vazgeçmeliyiz. Ya bedenini çıkar bu sahte dünyaya ya da ruhunu. İkisinden biri mutlaka kurtaracak bizi karanlık sokaklarda eve dönmeye çalışırken yiyeceğimiz kurşunlardan! Biz bize yeteriz!

Hey sen! Senin o bitirdim sandığın özgürlüğümüz her defasında küllerinden yeniden doğacak! Çünkü ben senin gibi değil, sevgi dolu çocuklar getireceğim bu dünyaya. Ben yapamazsam başkasına yaptıracağım. Hepsinin adını da “Sevgi” koyacağım. Nerede Sevgi diye isim duyarsan bileceksin ki onu ben doğurdum!

Bedenime yapılan işkencelerden dolayı bundan seneler evvel öldürülen ruhumu özlemle anıyorum. Toprağı bol olsun.