Avrupa ve Orta Asya’daki 54 ülkeden 600 kuruluşu bir araya getiren ve bu ülkelerdeki LGBTİ+ hareketine kaynak yaratma, savunuculuk yapma, stratejik ve organizasyonel iş birliği sağlama, eğitim verme gibi misyonları olan ILGA-Europe, Mayıs 2019’da yıllık olarak paylaştığı Rainbow Europe adlı araştırmasının sonuncusunu yayımlamıştı. Yaptıkları araştırma sonuçlarına göre bir de Rainbow Map adını verdikleri, LGBTİ+ haklarına göre derecelendirdikleri bir de Avrupa Haritası paylaştılar.
ILGA-Europe’un hazırladığı “Rainbow Map” adı verilen bu haritada, Avrupa ülkeleri LGBTİ+ haklarına göre %0 – %100 aralığında aldıkları puana göre derecelendiriliyorlar. Araştırmanın amacı, Avrupa’daki lezbiyen, gay, biseksüel, trans ve interseks (LGBTİ) topluluğunun hukuki ve politik açıdan insan hakları durumunu anlamak.
Kurumun ülkelere puan verirken dikkate aldığı kriterlerse şu şekilde:
49 ülkenin değerlendirildiği araştırmada Türkiye, 48. sırada yer alarak Avrupa’da LGBTİ+ hakları bakımından en kötü ülkeler arasında yer aldı.
ILGA-Europe’un, araştırmasında vurguladığı birkaç nokta ayrıca dikkatimi çekti. Kurum, son 10 yıllık araştırmalarını göz önüne aldığında tüm Avrupa’da LGBTİ+ haklarında gerileme olduğunu belirtirken, Bulgaristan, Macaristan ve Türkiye hükümetlerinin 2018 yılında toplanma özgürlüğü, dernek kurma özgürlüğü ve insan hakları savunucularının korunması gibi temel medeni ve siyasi hakları desteklememeleri sebebiyle puan kaybederek sıralamada gerilediklerini belirtiyor.
ILGA-Europe’un araştırmasından yola çıkarak, Türkiye’den Avrupa ülkelerine giden, orada yaşamaya devam eden veya bir süre yaşamış olan LGBTİ+ bireylere araştırma hakkında fikirlerini ve Türkiye ile o ülke arasında gördükleri farklılıkları sormak istedim. Twitter üzerinden ulaştığım kişiler sorumu cevapsız bırakmadı ve araştırmayla ilgili görüşlerini paylaştılar.
Yazıya katkı sağlayan herkese tekrar çok teşekkür ediyorum. Sorduğum soruyu, ulaşabildiğim ülkelerdeki kişilerden aldığım yanıtları ve Avrupa ülkelerinin tamamını Rainbow Map sırasına göre aşağıda görebilirsiniz.
Soru: “ILGA-Europe’un tüm Avrupa ülkelerinde yaptığı “Avrupa’daki lezbiyen, gay, biseksüel, trans ve interseks (LGBTİ) topluluğunun hukuki ve politik açıdan insan hakları durumu” araştırmasında 49 ülke arasında Türkiye 48. sırada yer aldı. Hem yaşadığın/yaşamakta olduğun ülkeyi hem de Türkiye’yi tanıyan biri olarak LGBTİ bireylerin koşulları açısından iki ülke arasındaki farklılıkları nasıl özetlersin?”
?? MALTA
?? BELÇİKA
?? LÜKSEMBURG | Anonim
Lüksemburg, oldukça küçük bir ülke olmasına rağmen yaşam standardı açısından Kuzey Avrupa ülkeleri, nam-ı diğer adıyla Nordik ülkeleriyle birlikte anılır. Aklınıza gelebilecek her alanda Avrupa Birliği kriterlerini kusursuz uygulayan ülkelerden biri. Yaşam standartlarının yüksekliği LGBTİ bireylerin de yaşam alanını içine almakta ve herkese eşit ve özgür bir yaşam alanı sunmakta. Cinsiyetçi bir yaklaşımı kabul etmeyen Lüksemburg, partnerlik, hayat arkadaşlığı gibi kavramları kullanmayı başarabilen ülkelerden biridir. Pride yürüyüşünde devlet başkanı ile birlikte yürürken bulabilirsiniz kendinizi veya pride özel partisinde bir anda yanınızda dans eden kişinin devlet başkanı olduğunu duyabilirsiniz. Gece hayatını pek sevmeyen bir ülke fakat mevcut mekanlar LGBTİ bireylere özel partiler organize edebiliyorlar. Burada yaşayan insanların öncelikli olarak bireylerin yaşam alanına saygı testinden geçirildiğini düşünebilirsiniz. Herhangi bir şekilde dışlandığınızı hissettirecek tek bir eylemle bile karşılaşmayacağınız bir ülke.
?? FİNLANDİYA
?? DANİMARKA | Tw: @fatih350000
Her şeyden önce bir LGBTİ bireyi olarak Danimarka’da yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Danimarka 1989 yılında aynı cinsiyetten bireylerin evliliğine izin veren dünyadaki ilk ülke olarak tarihe geçmiş. Tabi günümüze kadar LGBTİ bireylerinin hukuki ve politik açıdan durumları çok daha iyi hale gelmiş durumda. Eskiden sadece belediye binasında nikah kıyılabiliyorken, bugün isteyen çiftler kilisede dini bir seremoni eşliğinde de evlenebiliyorlar. Gay ve lezbiyenlerin çift ya da bekar olarak evlat edinebilme hakları mevcut. LGBTİ bireyleri politika dünyasında da bir hayli aktifler. Şu anda 2 parti lideri gay. Geçen dönemde eğitim bakanı biseksüel olduğunu saklamadan herkesle paylaşmıştı. Tüm şirketler diversity “çeşitlilik” konusunda son derece hassas ve türden, cinsiyetten, kilodan, ırktan çalışanlara iş vermeye özen gösteriyorlar. Tabi arada buna uymayanlar olabilir ama çok çok nadir olduğunu belirtmeliyim. Bir de şunu belirtmeliyim ki LGBTİ bireyleri evlilik hakkını kazandıktan sonra depresyondan kaynaklı intihar oranları neredeyse yüzde 50 azalmış durumda. Herkes için özgürlük ve mutluluk diliyorum
?? NORVEÇ
?? PORTEKİZ | Tw: @esperaparate
Coğrafi konum olarak Avrupa’nın en batısında olan ama “Batı’nın nimetlerinden” Fransa, Almanya veya İngiltere gibi faydalanmayan, ekonomik bunalımlara maruz kalan bir ülke olan Portekiz’de her ne kadar iktidarda son iki dönmedir sosyalistler olsa da toplumsal yaşantıda, köklü bir Katolik geleneğinin olmasının getirisi olarak gördüğüm muhafazakarlık hala mevcut. Tabi bu da, ülkedeki küçük tanınmayan şehirlerdeki LGBTİ+ fobikliğin hala mevcut olmasında büyük bir etken. Lizbon veya Porto’da el ele yürüyen, öpüşen bir çok çift görebilirsiniz ama üçüncü büyük şehir olan Braga’da bunu yaptığınızda insanların bakışlarını çok rahat üzerinizde hissedeceksinizdir. Konuşma dillerine de geçmiş olan bir takım küfür ve aşağılamalar çok yaygın duyulacaktır. Ama kısaca şunu da belirtmek isterim ki, üç yıldan fazladır Portekiz’deyim ve bir kere olsun baskılardan dolayı intihar eden bir LGBTİ+ bireyle ilgili habere denk gelmedim. Ama, sözlü taciz edenleri, yüz ekşitenleri bolca gördüm maalesef.
?? BİRLEŞİK KRALLIK | Werther İngiltere Prensesi Tw: @gwertherr
Deneme… ses deneme… birki… ses deneme…
hah tamamdır!
Attention please!
Prensesiniz konuşuyor.
İngiltere’de yaklaşık olarak sekiz ay yaşamış ve oranın farklı şehirlerini gezerek hem çalışmış hem de eğitim görmüş Türkiye doğumlu bir LGBTİ+ olarak yazıyorum bu satırları. Şimdi aklıma geldi de oraya gittikten bir süre sonra Twitter’da oraya gitmediğimi hala Türkiye’de olduğumu ve hayal dünyasında yaşadığımı iddia edenler olmuştu, yine kahkaha atasım geldi bak. Neyse madilikleri kenara bırakalım.
İki ülke arasındaki farkı hissettiğim ilk yer, İngiltere’ye gittiğim ilk günlerde pasaportuma ikametgahımı işletmek için gitmek zorunda olduğum polis karakoluydu. İçeri girdiğimde konuşmam gereken polis ile aramda uzanan cam bölmenin üzerinde gökkuşağı bayrağı asılıydı ve tam altında bu merkezde hiç kimseye din,dil ırk, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık yapılmayacağı gibi bir şey yazıyordu. Sonuna da ekliyordu; Yapan olursa cezası şu şu şudur şeklinde. Kendimi güvende hissettiğim çok nadir anlardan birisiydi o. Çünkü kültürünü, yaşayışını, insanlarını tam olarak, dilini ise bir parça bilmediğim bir ülkede bunu yaşamak hem zoruma gitmiş hem de beni sevindirmişti. Düşünsenize, kendi ülkenizde polisi gördüğünüzde korktuğunuz ve çekindiğiniz bir bilinçten; olması gerekenin olduğu ve yaşandığı bir ortama adapte olmanın zorluğunun yarattığı absürd duygu sizi gafil avlamış. Vay be! diyorsunuz, medeniyet bu mu gerçekten? Sokakta birisi size, sizin kendinizi var ettiğiniz halinize bir şekilde saldırıyor ve olduğunuz ”şey” için suçlu sayılmamakla kalmıyor bir de bunu size suç gören kişinin ceza aldığına şahit olabiliyorsunuz. Sadece düşünün, adalete güvenebiliyorsunuz.
Bunlar olurken tekrar fark ettiğim ve bana daha çok koyan şeyse ortaya çıkan suçun ve/veya olayın bizim olmadığını bilen, inanan insanların belki de hiç toplumsal cinsiyet tartışmamış ve LGBTİ+ temel kavramlar eğitimi almamış insanlar olmasıydı. Malum bizim ülkede çoğunlukla bu eğitimlerden geçmiş insanların ve çoğunlukla durumun öznesi olan kişilerle sosyalleşmiş insanların önyargıları kırılmış oluyor. Konuşup sohbet ederken bunu çok iyi anlayabilirsiniz her seçenek için. Konuştuğum insanların içinden bazıları bunun sebebinin hormonal olduğunu bazısı tercih olduğunu bazısı ise genlerle alakalı bir şey olduğunu sanıyordu ama bu yanılgılarının içinde emin oldukları tek şey herkesin yaşam hakkına saygı duyulması ve kimsenin herhangi bir şiddete maruz kalmaması gerektiğiydi. Aradığımız şeydi aslında kısacası. Bulmuştum!
Aradığım ve bulduğum medeniyetin bana yaşattığı duyguların kollarında ordan oraya savrulurken oradaki LGBTİ+’lar ile yaşadığım sosyallikse şunu anlamama ve işlerin çelişkili bir hal alarak kanatlarımdaki tüylerin çok yavaşça dökülmesine yardım etti. LGBTİ+’lar sanki içinde bulundukları toplumun, en kötü ihtimalle aynı kalacağını, iyi bir ihtimalle ise daha ileriye gideceğini düşünüyordu. Sanki sistemler, hükümetler ve yaşamlar değişmeyecek gibiydi konuştuklarımıza yön veren inanış ve Ortadoğu ülkelerine çok üzülüyordu hepsi iyi dilekleriyle.
İnsanların konuşmaları; sanki verilen hakları geri alacak birisi ya da birileri tarafından hiç yönetilmeyecekleri, sanki benim, hiç tanımadığım birisi tarafından hiç beklemediğim bir anda son nefesim gözlerimden çekilip alındıktan sonra bunu yapan kişinin ceza alıp almaması ben bir bilinmezliğe yolculuk yaparken önemsiz bir detay kalacakmış gibiydi. Sonra ölümün insanlardan geldiğini tekrar hatırladım. Nefretin ve yok etmenin…
Sihirli bir değnek ile dünyanın üzerine hafifçe vurup; şimdi olanları aynı anda aynı şekilde değiştirip, şimdiden sonra gelecekleri de aynı değişmişlik ile var etme cüretini birisi göstermedikçe dünyanın bir yerinde nefret hep var olacaktı.
NOT: Yazdığım yazıyı kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdım. Genel geçer olmayabilir. Herkes aynı deneyimi yaşamayabilir ve burdan doğru benimle aynı fikirde olmayabilir.
?? FRANSA | Anonim
İstanbul’da doğdum ve büyüdüm, 18 sene boyunca da İstanbul’da ikamet ettikten sonra üniversite eğitimim için Fransa’ya geldim. 4 senedir burada yaşıyorum. Fransa aslında birçok konuda yozlaşmış bir ülke olmasına rağmen eğer Türkiye gerçeğinden çıkıp geliyorsanız ilk zamanlarda çölde bir vaha etkisi yaratan bir ülke, hele ki azınlıksanız. Hele ki lgbti iseniz. Ben ilk defa kendime eşcinsel olduğumu 16 yaşında itiraf edebilmiş biri olarak buranın benim özgürlüğümün kapılarını açacağını biliyordum. Hayatında polis korkusundan 1 kez bile pride’a gidememişken burada artık özgürüm diyebiliyordum. Fransa lgbti topluluğuna karşı çok hassas bir ülke, öyle ki avrupa’da Hollanda’dan sonra eşcinsel evliliğe ilk izin veren ülkelerden biri. Herhangi birine cinsel kimliğinden ötürü sözlü dahi olsa bir tacizde bulunulması infial yaratacak bir eylem. Nitekim halkın böyle bir şeye hiç tahammülü yok. Her sene sorunsuz düzenlenen pride kutlamaları, eşcinsellere özel suareler, drag şovları, okullarda cinsel eğitim ve eşcinselliğin/translığın normalliğinin aşılanması ile aslında her bakımdan Türkiye’den yüzyıllarca önde olan bir toplum. Hukuki boyutta haklarınız korunurken, halkın hassasiyeti de burada çok mühim. Zira bizim toplumumuzda hukuki koruma gelse dahi halkın LGBTİ komünitesini kabullenmeme, özümseyememe durumu hasıl olduğu için bizim gibi bireylerin kendilerini topluma adapte etmesi zor olacaktır. Burada Türkiye’deki gibi bir toplum baskısını görmek mümkün değil, eşcinsel olduğunuzu söylediğinizde sizi yargılayan gözler olmuyor üzerinizde. Her toplumda homofobik vardır fakat önemli olan onların sözünün geçip geçmediğidir. Ne yazık ki doğup büyüdüğüm vatanım olan Türkiye’de homofobiklerin sözü geçerken Fransa’da böyle bir şey mümkün değildir, eşcinseller rahatlıkla ve huzur içinde bir aile kurabilir, toplumun eşit bir ferdi olabilir.
?? İSVEÇ
?? İSPANYA | Anonim
Öncelikle belirtmek isterim ki İspanya’da yaşadığım süre boyunca LGBTİ yaşamını gerek iş ortamı gerek sosyal ortam gerekse de aile ortamında gözlemleme şansım oldu. Ancak neticede büyük şehir tanımına giren bir bölgede yaşadığım için göreceli daha pozitif bir tablo ile karşılaşmış oldum. İspanya özellikle pride dönemlerinde bütün Avrupa popülasyonunu kendisine çeken ve milyonları Madrid’de toplamasıyla ünlü olan bir ülke. İşin eğlence, turizm, sosyallik noktalarında çok rahat, özgür ve çeşitliliğin bol olduğu bir durumda. Ülke genelinde LGBTİ hakları evlat edinme, aile kurma, eşit sosyal haklara sahip olma gibi hakları yasa ile korunmakta ama sanıyorum hala 3 eyalette gender identity konusunda ayrımcılık işe alım vb. noktalarda yasa ile korunmuyor. Muhtemelen sıralamada Avrupa’da öncü ülkelerde olamamasının bir sebebi de budur. İspanya’nın göreceli daha muhafazakâr bir yapıya sahip olması özellikle küçük bölgelerinde orta yaş üzeri diyebileceğimiz kesimin henüz daha LGBTİ bireylere bakışının negatif olduğunu ancak büyük çoğunluğunun bunun yasalara aykırı bir durum olduğunu bildiğinden sessiz kaldığını gözlemlemek de mümkün. Ancak ülkedeki genç nüfus durumu kabullenmiş ve kendi içerisinde çeşitliliği yaratabilmiş durumda. Bu da kısa-orta vadede daha özgür ve daha az ayrımcılık olan bir ülkeye ulaşmada yardımcı olacaktır. İspanya’nın kısa bir özetinin ardından Türkiye’deki durum ile karşılaştırmak çok da mümkün gelmemektedir. Şu an Türkiye’de yaşayan her bir LGBTİ birey kendi içerisinde karşılaştırmayı artısı ve eksisi ile yapabilecek ve yorumlayabilecektir. Yakın gelecekte karşılaştırma yapmamıza olanak sağlayacak nefret suçlarını azaltacak, eşitliği sağlayacak, özgürlüklerin önünü açacak yeni düzenlemeleri ülkemizde de hep beraber yaşamanın temennisi ile.
?? HOLLANDA | Tw: @NilSakk
İki ülke arasında özellikle insana insan olduğu için saygı var. Gittigim her yerde birey olarak kabul ediliyorum ve gidilen her mekanda okul dahil insanlar pronoun’ları sorma inceliğini gösteriyor. 19 yılımı İstanbul’da geçirdim ve insanlar bilgisizlikten kaynaklı olarak direkt beni erkek olarak görüyordu. Nonbinary açıklaması yapıldığında anlamazlar veya garipserler diye düşünüyordum. İstanbul’dayken cok yadırgamıyordum farklısını görmediğim için ama buraya geldikten sonra burada homofobik bir davranışa maruz kalsam etraftaki insanlar her türlü desteği gösterirler. İstanbul’da olsa insanlar sadece bakıp anlamaz diye düşünüyorum.
?? AVUSTURYA
Yazının devamını okumak için buraya ya da aşağıdaki bağlantıya tıklayın.