“AİLE ARASINDA” FİLMİNE QUEER ELEŞTİRİ: BİREY SENSİN, TRANS DA SANA…

GZone Dergi’nin sinema filmlerini queer bakış açısıyla kıyasıya eleştiren yazarı Recep Özdaş, bu kez de geçtiğimiz ay gösterime giren ve neredeyse tüm izleyici tarafından beğeniyle karşılanan “Aile Arasında” filmini mercek altına aldı. İşte filme farklı bir açıdan bakan bu yazı: 

Taksinin ön koltuğuna oturunca gelen bir konuşma özgüveni vardır ya. Bu his fazlaca cesaretli, çokça kırılgan ve üflesen sönecek cinstendir. Komedisinin politik olduğunu düşünen Gülse Birsel’i taksinin ön koltuğu hissine benzettim. Çok şey söyleyip, ama bu bi dolu şeyi nihayetinde ‘inerken eline para sıkıştıracağı taksiciye’ söyleyen bir sarı-politika. Aile Arasında’nın her şeyi tastamam ve komik olsa da hiçbir şey söylemeyen kuru kalabalığı. Taksi sohbetinin bir yere gitmeyen, ilerlemeyen ama yan yana duran konumları gibi. Müşteri laik, şoför gerici. Alan el, veren el durumu. Ve veren elin her zaman iktidarın eli olmaya aday oluşu. Az komik, bol yalan bir taksi sohbeti. İnince de bu sohbeti herkese çok komikmişçesine anlatabilirsin.

Ama gel gör ki taksi şoförü ile trans BİREY’in (filmin en itici vurgusu bence) ya da bir gayin kurduğu başka gerçek ilişkiler de var. Ve bu konum Gülse’nin kurduğu yalan bakıştan daha gerçek, daha yataydır. Hatta kendinden horizontal. Taksici bu ilişkiyi bilir de üstüne konuşmaz. Aile Arasında’danın paragöz Adanalı aile ahlakı gibi.

Bu yaşamsal çelişki içinde Aile Arasında’yı izlerken ‘niçin bir film yapıldığı güncel politik koşullar itibarıyla en çok o filmi üretenin, yazan çizenin toplumsal konumunu açık eder’ sorusuyla yüzleşiyoruz. Buna açık etmek de demeyelim. Bu film Gülse Birsel’in konumunu ifşa ediyor. Peki nasıl?

1. Birsel filmde sıkça katarsis kavramının anlamını vurguluyor, belki de bizden anlattığı toplumsallığa bir sorgulama, katarsis bekliyor. Ama bir eksikle. Katarsis biraz da mağdurla kurulan ilişkidir, öyle duygu boşalması falan değil tek başına. Bu filmde trans bireye ille de sen BİREY’sin diyerek seyirciden ısrarla katarsis beklemek sentetiktir. Ve ancak şiddeti söz düzeyinde yeniden üretmeye yarar. Şiddetin ne hoş Gülse.

2. Filmin en queer, en adrojen karakteri Fiko’yu (adı kavisli, hissi kavisli) esnetip, trans BİREYciğimiz Behiye’yi komedileştirmek, üstüne üstlük Fiko’ya Beyihe şakası yaptırmak olası bir queer birliktelik idealimizi yeni-başka-mikro güç ilişkilerine hapsetmekten öteye gitmez. Ama Gülse Birsel bunu nasıl anlayacak mesela, nasııııııl?

3. Düğün sahnesinde trans BİREY Behiye’nin eline cop verip adam dövdürmek ancak bir Gülse Birsel sığlığına işaret eder. BİREY kelimesinin popüler büyüklüğü ile Beyihe’nin fiziksel büyüklüğü arasındaki yalan çelişkide bir transa adam dövdürtmek 90’lı yılların ‘travesti dehşeti’ haberlerinden daha az masum değil. Bu, trans varoluşun yeniden, daha gizli saklı bi şekilde terörize edilmesidir.

4. Bir politik varoluş çabası diğerini parodileştirerek kurulamaz. AKP’li yeni zengin aile ahlakının maskesini indirirken, alternatifmiş gibi görünen ama hep hetero kalan o neo-ideal ailenin maskesini takmak kendi başına gülünçtür. Hem de çok politik bir komediye işaret eder.

5. Bu komedinin adı da Hürriyet’te yazıp, CHP muhalefeti içinde AKP refleksleriyle söz söylerken, CHP den trans BİREY aday adayı kotası koyma ikiyüzlülüğü gibi bi şeydir. ‘Bunun adı görünürlüktür, neresi ikiyüzlü’ diyebilirsiniz. Ama ikiyüzlülük göstere göstere, görüne görüne saklanır yüzeylere, bir yüzle kendini ele vermeden, en mikro anlarda anlaşılır. Bir filmin bütününde güler eğlenir ama bir anında yaralanabilirsiniz. Bu sinsi bir birliktelik hissine işaret eder. Kadının ya da dişil varoluşun güldürüsünü yapayım derken kadın olmayı bir bedene, öze indirgeme tehlikesi barındırır. Sonuç ise ancak Yılmaz Erdoğan-Demet Akbağvari bir Tersine Dünya’dır.

6. Bu filmin önerdiği aile Gülse’nin ailesi ve orada transa, queere aslında yer yok. Yazlıkçılar, Bizimkiler, Mahallenin Muhtarları ya da İkinci Bahar gibi dizilerin mahalli sıcaklığında bir kendinden samimi AİLE klişesi ve rüyası aramak yerine, alışkın olmadığımız queer varoluşların (AİLE DEĞİL)  duygusunu aramaktır yaratıcılık. Gerisi yalan dünya.

Sonuç olarak Gülse Birsel’e diyoruz ki; en iyi bildiğin şeyi yap, Nişantaşı dergi çevresi komedisi. Biz Avrupa Yakası gibi işleri hala deli gibi, seve seve izliyoruz.

Not: Filmin en müthiş şeyi hikâyeyi bütün vücuduyla büyüten, esneten, geren ve patlatan Engin Günaydın performansı ve dişilliği. Bir de tabii ki Derya Karadaş fag-hag liği.

Ocak 2018 sayımızın tüm içeriklerini görüntülemek için aşağıdaki görsele tıklayın.